Bediüzzaman bu meseleyi şöyle vecizleştirmiştir: “Şükrün mikyası kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.”
Bu yüzden bollukta ve darlıkta vermeyi Cenab-ı Allah emrediyor. Ama darlıkta almayı emreden değil, teşvik eden dahi bir âyet yoktur.
Bilâkis İlâhî tavsiye, almaktan kaçınmakla ilgili vardır: Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Dilenmekten kaçınan kimseyi Allah iffetli ve gönlü tok kılar. Gönlü tok olanı Allah başkasına muhtaç etmez.”
Keza bir hadis de şöyledir: “(Hakikî) fakir, kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Fakat gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp halktan bir şey istemeyen kimsedir.”
Keza Resulullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Sizden kim dilenmeye devam ederse, yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah’a kavuşur.”
Bu yüzden yardımlaşmak güzeldir, sevaptır. Ama muhtaç olmak güzel değildir.
Muhtaç olan için yardım almaya ruhsat vardır, kanaat etmeye ise emir vardır.
Ama muhtaç olan kimseye yardım etmeye emir vardır, ilgisiz kalmaktan ise nehiy vardır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” buyurmuştur..