10 Nisan 2020 Cuma

İMTİHAN DÜNYASI

Bazı imtihanlar vardır, çetin mi çetin, zor mu zordur. Bazıları ise alıştırma kabilinden büyük güne hazırlık içindir. Zira musîbetler sabrı imtihan eder. Musîbetler inancı imtihan eder. Musîbetler insanı imtihan eder. Bazen serrâ/sevinç, sürûr, bazen de darrâ/sıkıntı, dert, mihenle yaşanan imtihanlardır bunlar. Ama hep imtihandadır. Onun içindir ki Efendiler Efendisi (asm), inanmış olan kimsenin başına gelen her işini; şer görünse sabırla, hayır görünse de şükürle mukabelede bulunacağı bir hayretler kuşağı olarak tanımlar. Nimete şükür, nikmete sabır imtihanından sonra olması da adetullahtan olsa gerektir.
Zira zaman bazen insanın heva ve nefsiyle uyumlu, sıkıntısız ferahfeza iken, bazen de tam aksine dert, ezâ ve ıztıraplarla âlude bir halde olabilir. Her iki hal de inanan için bir imtihan kabul edildiğinden kazanç kaynağıdır. Yukarıda denildiği gibi insan dünya hayatında bir imtihandadır. Hayatını da bu anlayışa göre şekillendirir. İmtihanı bazen şer gibi görünür, bazen de hayır gibi görünür. Sabır da, insanın başına gelen şer gibi görünen imtihanı karşısında şikâyetçi olmaması, dayanma gücü ve direnmesi, diğer bir zaviyeden de Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini yerine getirme mevzuunda da sebatkâr olması anlamına gelir.
Yani inanmış gönüller imtihanın çeşidi ne olursa olsun karşısında boyun eğmez, bel bükmez. Sevgiliden gelen sevgili olması cihetiyle rıza ile yaklaşır. Saadet-i dareyne kavuşur.
Evet, bazı imtihanlar vardır ki; hamurun kalitesini tartar, biçer. Görünenle gizleneni, ne kadar su götürürlüğünü açığa çıkarır. Belki de sadece bunun için o imtihan yaşanası dedirtir. Zira insan başına gelen imtihanlarla değil, onlara karşı duruşuyla kıymet kazanır.
Mukavemet sistemi gelişmemiş insanların en ufak bir mikrop karşısında yatağa düşmesi gibi, tecrübe edilmeden karşılaşılan çetin sınavlar karşısında mağlûp olmak mukadderdir. Hz. Yûsuf’un da (as) kendisini bekleyen muhtemel sıkıntı ve problemlere karşı ciddî bir sınama, bir imtihandan geçmesinin gerekmesi de bu kabilden olsa gerektir.
Hak edilmeyen teveccüh ve iltifatların ahireti beklemeden gün yüzüne çıkarması, kimi önde görünenlerin, en arka saflarda dahi yer bulamayacağı hakikatini tanıtmış olması bile, bu türden imtihanların ne büyük hayır olduğunu gözler önüne serer. Sular durulduğunda iyi ki yaşanmış ki, bilinmiş, anlaşılmış dedirten türden bir hayır olmuştur hakikat planında. Hele dost görünenlerden gelen vefasızlığı göstermiş olması...
 Evet, iyi ki bir imtihan var, iyi ki ahiret var, iyi ki hesap Kitap var..

8 Nisan 2020 Çarşamba

HER ŞEYDE BİR HAYIR VAR

İlâhi öğüt:
“Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 1
***
Delikanlının biri damdan düşmüş; bacağı kırılmış; canı fenâ halde yanmıştı. Uzun bir müddet yatağa mahkûm olur. Ziyarete gelenler;
“Üzülme, bunda da bir hayır vardır!” diye teselli ediyordu.
“Yâhû, bacağım kırıldı; bunun neresinde hayır vardır?” diye karşılık veriyordu.
Bir müddet sonra seferberlik ilân edilmiş; bütün gençler çağrılmıştı. Gidenler bir daha geri dönmedi. Onun ayağı kırık olduğundan almadılar. Gidenlerin bir kısmı geriye dönmemiş, dönenlerin bir kısmı da bacağını kaybetmişti! Onları görünce:
“Elhamdülillah, iyi ki bacağım kırılmış, bunda da büyük hayır varmış!” demiş.
***
Kral, her olumsuz olayda, “Bunda da bir hayır var!” diyen çok sevdiği arkadaşı ve veziri ile sık sık avlanmaya çıkarmış. Vezir tüfeği doldurur, kral da patlatırmış. Bir gün nasılsa yanlış doldurmuş, kralın parmağı kopmuş.
“Bunda da bir hayır var!” deyince, kral kızmış arkadaşını zindana atmış.
Tekrar ava çıkan kral, ormanın derinliklerine dalınca yamyamlar yakalamış. Kazanları kurmuşlar ve herkesi tek tek kazana atmışlar.
Sıra krala gelince, salı vermişler. Zira, inançlarında kusurlu kurban edilmezimiş.
Sarayına gider-gitmez ilk işi arkadaşını ziyaret edip zindandan çıkarmak olmuş:
“Özür dilerim, gerçekten de parmağımın kopmasında büyük bir hayır varmış; sana haksız yere zindanlarda çile çektirdik!”demiş
“Üzülme Kralım, bunda da çok büyük bir hayır vardır! Zira, ben zindanda olmasaydım, kazanda olacaktım!”
Dipnot:
1- Kur’ân, Bakara Sûresi, 216.

5 Nisan 2020 Pazar

BİRİNCİ REMİZ

Sâni'-i Zülcelal herbir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-u esmasıyla kemalât-ı san'atını göstermek için; herbir şey'e hususan zîhayata, duygularla murassa' bir vücud libasını giydirerek, üstünde kalem-i kaza ve kaderle nakışlar yapar; cilve-i esmasını gösterir.
Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak; bir kemal, bir lezzet, bir feyz veriyor.
 ﻣَﺎﻟِﻚُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻳَﺘَﺼَﺮَّﻑُ ﻓِﻰ ﻣُﻠْﻜِﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ

sırrına mazhar olan o Sâni'-i Zülcelal'e karşı hiçbir şey'in hakkı var mıdır ki, desin: "Bana zahmet veriyorsun.
Benim istirahatımı bozuyorsun." Hâşâ!
Evet mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücud'a karşı hakları yoktur ve hak dava edemezler; belki hakları, daima şükür ve hamd ile, verdiği vücud mertebelerinin hakkını eda etmektir.
Çünki verilen bütün vücud mertebeleri vukuattır, birer illet ister.
Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır.
İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir.
Ademler ise, illet istemezler.
Nihayetsize illet olamaz.
Meselâ madenler diyemezler: "Niçin nebatî olmadık?" Şekva edemezler; belki vücud-u madenîye maz ahar oldukları için hakları Fâtırına şükrandır.
Nebatat niçin hayvan olmadım deyip şekva edemez, belki vücud ile beraber hayata mazhar olduğu için hakkı şükrandır.
Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır.
Ve hâkeza kıyas et.

(Yirmidördüncü Mektub/1.Makam/1.Remiz)
Mektubat - 285

Devam...

Ey insan-ı müşteki!
Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza...
   Ey nankör!
Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücud mertebelerine mukabil şükretmeyerek; imkânat ve ademiyat nev'inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden bâtıl bir hırsla Cenab-ı Hak'tan şekva ediyorsun ve küfran-ı nimet ediyorsun?
Acaba bir adam; minare başına çıkmak gibi âlî derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin: "Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım" diye şekva ederek ağlayıp sızlasın.
Ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfran-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder, divaneler dahi anlar.
   Ey kanaatsız hırslı ve iktisadsız israflı ve haksız şekvalı gafil insan!
Kat'iyyen bil ki: Kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasaretli bir küfrandır. Ve iktisad, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır.
İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır.
Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış.
Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr" de ve sabır iste; hakkına razı ol, teşekki etme.
Kimden kime şekva ettiğini bil, sus.
Her halde şekva etmek istersen; nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünki kusur ondadır.

(Yirmidördüncü Mektub/1.Makam/1.Remiz)
Mektubat - 285

2 Nisan 2020 Perşembe

İNSAN BU KADAR ACİZ

BİR MİKROBA MUKAVEMET EDEMEZSİN  
Virüs de, mikrop da binlerce defa büyütülerek ancak görülebilen zerrecik mahlûklardır.
Bediüzzaman bu zerreciğin yaptığı büyük faciayı hatırlatarak insanlığı ikaz ediyor:
“Sen öyle bir zaafiyet, acz, fakirlik, miskinlik gibi hallere mahalsin ki, ciğerine yapışan ve çok defa büyülttükten sonra ancak görülebilen bir mikroba mukavemet edemezsin; seni yere serer, öldürür.” 3
Nitekim dünya sağlık insanlarının tek korkusu, bu virusun ciğere yapışmasıdır. Ciğere yapışmadan ve burun mukozasında koloni oluşturmadan önce, dört beş saat içinde bol su ile burnu temizlemekle atılabilmektedir.
Cirmi küçüktür. Ama verdiği hasar büyüktür. Bu da bir nizamın eseridir, tesadüf asla yoktur. 4
KORONAVİRÜSTEN NASIL KORUNALIM ?
Koronavirüs, mikroskop altında binlerce defa büyütülerek ancak görülebiliyor. Koruyucu yağ tabakasıyla çevrili bir protein molekülünden ibarettir. Ortamını bulunca canlılık özelliği gösteriyor. Burun mukozasından, ağızdan, yüzün herhangi açık bir yerinden emilebiliyor. Emilince saldırgan hâle gelip hızla çoğalmaya başlıyor.
Bir bakteri gibi canlı değil, onun için antibiyotik ile öldürülemiyor. Ancak bol sabun köpüğü ile, deterjan ile, 5’te 1 oranında çamaşır su katılmış su ile, alkol ile ve 25 derecenin üstündeki sıcak su veya sıcak hava ile teması halinde çözülerek çürüyor ve yok oluyor.
Giysi, kumaş, halı ve kaygan yüzeylerde 3 saat, bakırda ve tahtada 4 saat, metal üzerinde 42 saat, plastikte 72 saat yaşayabiliyor. Nemli, karanlık ve soğuk ortamları seviyor. Kuru, ılık ve aydınlık ve güneşli ortamlarda ise çürüyor.
Bu ölü hayvancık havada kalmıyor. Öksürükle veya solukla havaya geçtikten sonra, bilâhare yere düşüyor. Eğer üzerinize öksürülmezse 3 saatten sonra hava yoluyla bulaşmıyor. 5
Yüzeylere dokunmadan önce ve dokunduktan sonra, her seferinde, eller dirseklere kadar bol sabunlu su ile yıkanmalı, ağız, burun, göz ve yüz bol su ile yıkanmalıdır. Tırnaklar kısa olmalıdır.
Bu salgının bulaşmaması için dikkat edilecek temel hususlar yüzey temizliği, el temizliği, eli yüze götürmemek ve bir metrelik sosyal mesafeyi korumaktır.
Dipnotlar.
1- Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim, Selâm 92-95. 2- Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 62. 3- Mesnevî-i Nuriye, s. 100. 4- İşaratü’l-İ’caz, s. 16. 5- Dünya Sağlık Örgütü.