29 Ocak 2021 Cuma

MÜSBET HAREKETİN ZAFERİ

 Evet, mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir.(Emirdağ Lahikası, s. 455)”

Üstad Bediüzzaman cumhuriyetin kuruluşu ile Barla’dan başlattığı iman ve Kur’an hizmetinde çok büyük engellerle karşılaşmış. Devrin derin güçleri tarafından sürekli olarak takip edilmiş. Her hareketi müşahede altında tutulmuş. Olmadık zulüm ve haksızlığa maruz kalmış. Bitmeyen bir sürgün hayatı yaşatılmış. Zehirlenmiş, hayatına kastedilmiş. Olmadı, idamdan mahkemelere sevk edilmiş. Nurlar hakkında yüzlerce kez mahkeme açılmış. Tüm bu tazyik ve baskı ve zulüm karşısında bile müsbet harekete prensibinden asla taviz vermemiş, Üstad.

İşte bu gün her şeye rağmen, her türlü dahili ve harici engellere rağmen Risale-i Nurlar onlarca yayın evi tarafından neşrediliyor. Yüzlerce, binlerce kitapçılardan muhtaç ellere ulaşıyor. Binlerce, milyonlarca insan bu eserleri okuyor; okuduğunu yaşıyor ve çevresine örnek olmaya çalışıyor, imanını kurtarıyor. Onlarca dile çevrilmiş olan Nurlar, dünya ölçeğinde İslam’a girmeye çalışan insanlara bir nur oluyor, yol gösteriyor.

Bu durum ise yakın bir gelecekte çok aşikar olarak gözükecek bir zaferin mukaddimesidir, ilk tezahürleridir. Tehditle, korkuyla, zulümle, baskıyla susturulamayan bir sesin en gür sedasıdır. Bu kalplere yerleşen, gönülleri fetheden, vicdanların iç yüzünü aydınlatan, insanlığa doğru yolu gösteren bir Nurun zaferidir. Bu, “herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle“ mukabele eden, müsbet hareket etmeyi bir hayat prensibi haline getiren Bediüzzaman’ın zaferidir.

İşte fecr-i sadık budur. Kameti uzun, gözü keskin olanlar bu nurun dünya yüzünü aydınlatmaya devam ettiğini zaten öteden beri görüyorlardı. Çok yakın bir zamanda çoklar göz ile müşahede edecek inşallah. Yeter ki bizler sadakat, sebat ve ihlasla Nurlara talebe olmaya devam edelim. Hayatımızın birinci gayesini Nurlara hizmet etmek olarak telakki edelim.

 

28 Ocak 2021 Perşembe

ÇOCUK VE ARKADAŞI

 

Çocuğun arkadaşlık serüveni

      

Anne baba ne kadar mükemmel olursa olsun, çocuklar için arkadaşlarının yerini tutamaz.

Arkadaşlarından öğrendiklerini anne babasından öğrenemez.

Çocuklar, 2 yaşında yalnız oynarlar.

4 yaşına doğru grup halinde oyun dönemi başlar. 4 yaşında oyuncak için kavgaları olur.

3-5 yaşındaki çocukların yarısından fazlasının, hayali arkadaşları vardır. Kız çocuklarının hayali arkadaşa sahip olma oranı erkek çocuklardan fazladır. 7 yaşındaki çocuklarda hayali arkadaşlık sona erer.

Çocuk 5-6 yaşlarında, ailesiyle sıkı bağlarının çözüldüğü görülecek.

Çocuk, 6 yaşına kadar başkalarından farklı olduğunu, kendini ifade etmeyi, sosyal toplumsal bir varlık olduğunu bilir.

Çocukların arkadaşlık ihtiyaçları bebeklikten başlar, 3-4 yaşlarında arkadaşlık kurulmaya başlar.

2-3 yaşındaki çocuklar oyun arkadaşlarını sıklıkla değiştirirler. 5 yaşına geldiğinde sürekli oynadığı birkaç arkadaşı olmaya başlar.

2-5 yaşındaki erkek çocuklar kız çocuklarına göre daha saldırgan olur. Çocuk okula başladığında, yakın çevresinde ve komşu çocuklarıyla bir araya gelir ama yakın arkadaşlık kuramaz.

Çocuğun çalışkan, sıra dışı, neşeli, konuşkan olması arkadaş sayısın artırır. Her yaştaki çocuklar arkadaşlarından etkilenir. Bir bebek dahi bir bebeği gördüğünde onu taklit eder.

Çocuk, okulda arkadaşlarıyla grup oyunları oynamaya başladıktan sonra büyükleriyle oturmaktan sıkılır. Artık tüm ilgi oyun üzerine kurulmuş olur. Arkadaşlarına koşmak ister. Hayatta en önemli şeyi arkadaşları olmuştur.

Anne babalar iyi eğitilmiş bir çocuğun kötü arkadaşlar edineceğinden sürekli korkarak onun arkadaş seçimine fazla müdahale etmemeli, hafiye gibi onu izlememelidir.

Ailenin çocukla iletişimi ne kadar iyiyse, iyi arkadaş seçmesi de o ölçüde iyi olacaktır. Okul çağı çocuğun bilinçlendiği, kişiliğinin oturacağı önemli bir dönemdir. Bu çağda çeteleşme (gruplaşma) masum bir şekilde başlar. Çocuklar grup içindeki arkadaşların düşünce ve davranışlarından etkilenir. Arkadaşları ailenin önüne geçer. Çocuk gruptaki aidiyet duygusundan büyük haz alır. Arkadaşlarına güçlü duygular ile bağlanır. Bencillikleri ortadan kalkar. Çocuk paylaşımcı, iş birliğine açık, yardımlaşan faydalı biri olur. Ailenin sevgi gösterisinde bulunması, iyi iletişim kurması, açık tavırlı olması, çocuğun çete veya gruplardan zarar görmeden ailesine bağlanmasına yardımcı olur.

Çocuk ilgi merkezi olmaktan çıktığında kavga çıkarır.

Çocuğun küsmeleri kısa sürelidir. Çocuk sevgiyi ya da şiddeti görerek, hissederek öğrenir. Bunu da arkadaşları ile ilişkilerinde gösterir. Bu da çocukluk döneminde oyunlarla gerçekleşir. Oyunlarda, yetişkinlik dönemindeki hayatın provası yapılır. Oyunlarda, başkalarının haklarına saygı duyma, kurallara uyma, kendisini toplumun kabul edebileceği tarzda ifade edebilme dersleri vardır.

Anne ve babalar, çocuklarına arkadaş değil ana-baba olmalılar. Arkadaşlıkta eşitlik bulunur. Oysa siz onunla eşit değilsiniz, anne-babasınız. Çocuğunuzla arkadaş olunmamalı.

Çocuğun arkadaşlarını tanımak, anne babanın görevleri arasında olmalıdır. Arkadaş, düştüğünde elinden tutan, parası olmadığında kendi cebindekini paylaşan kişidir. İhanete uğrayan birisi için arkadaşlık sadakattir. Sorunlarının ağırlığı karşısında yalnız bırakılan için, paylaşımdır. Ayrıca moda olan internet arkadaşlığına ailelerin çok dikkat etmeleri gerekir. Ailesin de sıcak ilgiyi görmeyen çocuk, arkadaşlarının eseceği rüzgâra göre yön alır.

Misbah Eratilla

26 Ocak 2021 Salı

ÜÇ KARDEŞ

 HİZMET EHLİ ÜÇ KARDEŞ.

Eski zamanda üç kardeş dayanışma ve yardımlaşmada çevrelerine örnek oluyorlar. Bütün herkes bunlara gıpta nazaryla bakıp onlar gibi olmak için gayret gösterirlermiş.Gel zaman git zaman babaları vefat etmiş kardeşler ise bu birlikteliklerini devam ettirmeye söz vermişler.Günler geçmiş kardeşlerden biri hacca gitmiş,biri biraz tasavvufa yönelmiş sakal bırakmışve sofileşmiş.  Üçüncü kardeş tek kalmış.Bu durum hacdan dönen kardeşi de etkilemiş.Derken her geçen gün birbirlerinden uzaklaşmışlar.Hacca giden işlerden uzaklaşmış,sakal koyup sofu ehli olan medreseye kapanmiş her şey diğer kardeşe kalmış.Bu şekilde devam edilemeyceğini anlayan kardeşler en niheyet bibirlerinden tamamen kopmuşlar.Birgün arkadşları ile karşılaşan üçüncü kardeş hoşbeş sohbetten sonra kendisine kaç kardeşsiniz diyen arkaşlarına şu cevabı vermiş;üç idik tek kaldık demiş hayrola diğer kardeşlerine ne oldu diye sorduklarında şu cevabı vermiş,biz üç kardeştik,birimiz hacca gitti hacı oldu beni terketti,diğer biri sakal bıraktı sofulaştı bizi terketti ben böylece tek kaldım demiş.

Kıssadan hisse biz nur talebeleri nur cemaati  ittifak içinde ihlas ve tesanüd ile çok güçlü idik önce itilaflar ile, ihtilallerle fitnelerle bölüne bölüne tabiri caiz ise tek kaldık.Kimimiz siyasal islamcı olduk kimimiz sofi meşrep köşemize çekildik biz ise şahsi manevinin etrafında Yeni Asya bayragı altında nur cemaati olarak hürriyet ve demokrasi çizgisinde hizmete devam ediyoruz.Allah diğer kardeşlerimize basiret ihsan etsin. Bizleri de sırat-ı müstakımden ayırmasın.Amin

24 Ocak 2021 Pazar

HER ÖLDÜRÜLEN ŞEHİT Mİ ?

 Kuzman olayı, buna ibretli bir misaldir. Şöyle ki:

Kuzman, cesur biridir. Savaşta çok yararlılık gösterir. Resulullah, daha önceden onun cehennem ehli olduğunu söylemiştir. Kuzman, ağır yaralı bir hâlde iken, biri der:

"Vallahi, bugün büyük cesaret gösterdin. Müjdeler olsun sana."

Kuzman der:

"Ne müjdesi? Ben ancak kavmimin şerefi için savaştım. Yoksa savaşmazdım."

Daha sonra, yarası şiddetlenince, acıya dayanamaz, kendini öldürür.(6)

Peygamber ordusunda öldüğü hâlde, Kuzman misali şehadeti elde etmeyenler olduğu gibi, evinde öldüğü hâlde şehit sayılanlar vardır. Hz. Peygamber (asm) şöyle bildirir:

"Kim samimi bir şekilde şehitliği istese, yatağında ölse bile Allah onu şehitler menziline ulaştırır."(7)

Hz. Peygamber (asm.), savaşta şehit olanların dışında, doğumdan dolayı vefat eden kadının, boğularak, yanarak ölen mü'minlerin de şehit sayıldığına dikkat çekmiştir.(8)

Allah yolunda cihat ederek ölenlere şehit ve şüheda denilmesi hususunda bazı yorumlar vardır:

1. Cennete gidecek olan kişiler, kabir hayatında iken cenneti müşahede edemezken, şehitler müşahade eder. Onlara, bundan dolayı "şehit" denilmiştir.

2. Allah ve melekler, onların ehl-i cennet olduğuna şehadet eder.

3. Kıyamet günü, peygamberler ve sıddıklarla beraber onlar da şehadet ederler. Bu noktadan onlara "şehit" denilmiştir.(9)

Şüheda hayatı, ruhani bir hayat, daha doğrusu hakiki bir hayattır.(10)

"Şehit kendini hayatta bilir."(11)

Ölümün acısını hissetmeden, kendini daha güzel bir alemde bulur.

ŞEHİTLİK MERTEBESİ


Şehit kimdir? Savaşta hayatını kaybeden herkes şehit midir?

Değerli kardeşlerim,

Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en mühim esaslardan biri "ölürsem şehidim, kalırsam gazi..." inancıdır. Bu durum, ayette "iki güzelden biri" şeklinde ifade edilmiştir. (Tevbe, 9/52) Yani, mü'min için savaşta iki güzel neticeden biri vardır: Ya galip gelecek, ya şehit olacaktır.(1)

Halid b. Velid'in İran komutanına söylediği şu sözler, şehitlik kavramının Müslümanlara neler kazandırdığını gösteren güzel bir misaldir:

"Sizin, hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim."(2)

Şehit, Allah yolunda hayatını veren kişidir. Resulullah'a sorarlar:

"Ya Resulullah, adam var kahramanlık için savaşıyor. Adam var bir hamiyyet için savaşıyor. Adam var riya için savaşıyor. Bunların hangisi Allah yolundadır?"

Resulullah şu cevabı verir:

"Kim i'lay-ı kelimetullah (Allah’ın ismini yüceltmek) için savaşıyorsa, o Allah yolundadır." (3)

İslamiyet'te niyetin büyük bir yeri vardır.

"Ameller, niyetlere göredir."(4)

"Kişinin niyeti, amelinden hayırlıdır."(5)

23 Ocak 2021 Cumartesi

DUA VE BEDDUANIN KABUL ŞARTLARI

 Hiç unutmayalım!…

Dünyada yaşıyoruz, burası ise hikmet dünyası.

Herhangi dünyevi bir işte başarılı olmak istiyorsak…

Önce fiili dua lazım.

Üstaddan aldığımız ders bu.

Onun için…

Şayet bir çiftçi tarlasını ekmeden, sürmeden, temizlemeden, iyi bir bakım yapmadan, “Ya Rabbi bana şu kadar buğday ver dese” sadece karşısında boş çuvalları bulur.

Ya da bir talebe doğru dürüst dersine çalışmadan, “Ya Rabbi bana üniversite kazandıracak puan nasip eyle” dese, bu dua hikmet tarafından reddedilir.

Öyle de…

Şayet siz hasmınızı yenmek istiyorsanız milletin ayağına gider çalışırsınız. Milletin siyasi desteğini alırsınız ve böylece beğenmediğiniz kişinin siyasetini iptal edebilirsiniz.

Yoksa havanda su dövmek zorunda kalırsınız.

Peki bunu kim yapacak?

Elbette ki muhalefet partileri..

İşte muhalefet de bu fiili duayı yapmadığından kavli dualar Ak Sarayın tavanındaki manevi kalkana çarparak boşa çıkıyor.

Fakaaat…

Yine de mazlumların bedduasından çekinmek lazım…

Bizden söylemesi…

TOPLUMUN KANAYAN YARASI

 SAMİMİYETSİZLİK VE İKİYÜZLÜLÜK

Toplumumuzda kanayan bir yara olarak canımızı acıtan bu samimiyetsizlik, git gide artmakta ve  bizlere ciddî zararlar vermektedir. Bakışlar, gülüşler, konuşmalar, davranışlar o kadar yapmacık ki insan böylesine sahtelik içerisinde nasıl mutlu olsun? Kişi; işine, eşine, arkadaşına karşı samimî değil. Bu da önce kişiyi, sonra da meşgul olduğu iş ve kişileri olumsuz yönde etkiler.

Samimiyet, herhangi bir şeye verdiğin değerin bir ölçüsüdür. Samimiyetin kadar varsın. Malcolm X, “Ben eğitimli değilim, herhangi bir alanda da uzman değilim. Ama samimiyim ve samimiyetim en büyük referansımdır.” diyor. Malcolm X, bütün konuşmalarında, yaşayışında, çalışmalarında samimiydi. Katıldığı konferanslarda yüksek hitabeti herkesi etkiliyordu. O, eğitimli değildi. Sadece konuşurken içten ve samimî olduğu için insanları etkiliyordu.

Asrın tabibi olan Bediüzzaman Said Nursî (ra); “Muvaffakiyet, niyet-i halisenin refikidir.” 

“Samimî bir ihlâs şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” 

 “Evet velâyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i halisenin dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus Lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri olabilir.”  gibi hakikatlerle bize samimiyetin ne denli önemli olduğunu vurguluyor. 

Aziz Üstad, Cenâb-ı Hakk’a karşı abdiyeti cihetiyle son derece samimiydi. Dâvâsında çok samimiydi. İstikamet üzere yaşayan, örnek bir şahsiyetti. Talebelerine şeyhlikle değil – zaten Nurun mesleğinde şeyhlik yok- bir ders arkadaşı, samimî bir kardeş cihetiyle yaklaştı. İşte, Bediüzzaman (ra) böyle mümtâz bir şahsiyetti.

Kardeşler arasında samimî muhabbetin çok büyük bir önemi vardır. Bu samimî muhabbetin neticesinde uhuvvet, tesanüd ve ittihad gibi manevî rabıtalar güçlenecektir. Gelin bakışımızı, gülüşümüzü, tutum ve davranışlarımızı samimileştirelim. İçimizdeki enaniyet, gurur, benlik ve rekabetten doğan kin ve adavet yerine samimî sevgi ve muhabbet tohumları ekip yeşermesi için birlikte çabalayalım ve çokça duâ edelim.

Allah (cc), bizleri kendisine samimî olarak kulluk edenlerden eylesin. Ailemize, çevremize ve işlerimize samimiyet ruhunun yerleşmesi duâsıyla. Selâmetle kalın.

22 Ocak 2021 Cuma

SEVGİYLE BAKMAK

 

🌺 Büyük alim ve velilerden Fahreddin-i Razi hazretleri rahmetullahi aleyh, bir gün birkaç sevdiğiyle biraraya gelmişti.

Onlara bir müddet muhabbetle baktıktan sonra;

-- "Şu anda çok sevinçliyim" buyurdu.

-- "Neden efendim?" dediler.

-- "Size sevgiyle baktım. Günahlarım affoldu, onun için sevinçliyim. Bir mümin, bir müminin yüzüne “Allah için” sevgiyle bakarsa, Cenâb-ı Hak onun bütün günahlarını affediyor" buyurdu.

Sonra şunu anlattı.. 

-- "Mahşerde, güneş bir mızrak boyu alçalacak. Herkes buram buram ter dökerken,

bir grup insanlar, Arş-ı âlâ altında gölgelenecekler. Mahşer halkı meleklere soracak:

-- Bunlar Peygamber midir?

"Hayır!" diyecekler.

-- Evliya mıdır?

 "Hayır!"

-- Ya kimdir bunlar?

"Bunlar, ahir zaman ümmetinden olup, birbirlerini Allah için seven Müslümanlardır.

Ve sözlerini şöyle bitirdi:

-- Allah için olan sevgide birlik vardır, bereket vardır, kuvvet vardır, başarı vardır, her iyilik vardır.

Sohbetin sonunda;

--" Size Altından daha kıymetli bir şeyi haber vereyim mi?" diye sordu.

Cevaben;

-- "Merak ettik efendim, o nedir?" dediler.

-- "Dua almaktır" buyurdu.

Şaşırdılar:

-- Dua almak mı efendim?

-- Evet. İnsanlardan altın istemeyin, ama dua isteyin. Çünkü altın biter, ama dua bitmez. Onun için dua almaya bakın. Bu dualar, tonlarca altına bedel olur ilerde.

-- "Peki efendim, kimden dua isteyelim?" dediler.

-- "Önce anne babanızdan, sonra da herkesten" 

* * *

Rabbim cümlemize Arşı Alâ’nın altında gölgelenen, Birbirine Muhabbetle bakarak günahları temizlenen, Birbirini Allah için seven, Çok Dua Alan ve Çok Dua Eden Kullar Olabilmeyi Nasib eylesin...                                   (Âmin)                                   

Hz. Allah şöyle buyuruyor:

“ *Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!* ” (Nisâ, 69).

21 Ocak 2021 Perşembe

ÖLÜM VAR, HESAP VAR !

 Ve ölüm vardır

İnsan; ölümü bilen, hayatın manasının farkında olabilen tek canlı. Diğer canlılar hayatın manasına dair bir sorgulama yapamaz.

İnsan ise, ölüm şuuruna erebildiği nispette diğer canlılardan farklılaşır. Hamlıktan kurtulur, olgunlaşır. Değersiz şeylere önem vermez. Seçici olur. Geçici sorunları kafaya takıp, kalan ömrünü israf etmez.

Hayat; çıkışlar ve inişler, ümitler ve pişmanlıklar, kederler ve sevinçlerle doludur ve ölüm vardır. İnsanın egosunu hiçlikte eritmesi için belki de en önemli adım, ölüm şuuruna sahip olmaktır.

İnsan ölüm şuuru ile düşünürse ve vicdandan yükselen sese kulak verirse işitir; 

“Dünya madem fanidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem ebedî hayat burada kazanılacaktır. Hem madem Dünya sahipsiz değil. Hem madem ne iyilik, ne fenalık karşılıksız kalmayacaktır. Hem madem şu dünya misafirhanesinin gayet Hakîm ve Kerîm bir idarecisi var.

Hem madem  “Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez” sırrınca, kimseye yapabileceğinden fazlasını yüklemek yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola tercih edilir. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.

Elbette en bahtiyar odur ki; dünya için ahiretini unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin. Ebedî hayatını dünya hayatı için bozmasın, faydasız şeylerle ömrünü telef etmesin.

Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine uygun hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”


20 Ocak 2021 Çarşamba

NELER OKUMALIYIZ?

 OKUMALIYIZ AMA ,

NEDEN OKUMALIYIZ ?


1. İnsan dünyaya bilmeden geldiği ve okuyarak insan olduğu için…

2. Allah’ın verdiği akıl ve zekâyı öldürmemek, geliştirmek ve parlatmak için…

3. İnsanın meyvesinin bilgi olduğu, bilginin de okumakla kazanıldığı için…

4. İnsan ruhu ve duyguları okuyarak terbiye olduğu ve geliştiği için…

5. Kendimize, ailemize, çevremize ve ailemize faydalı olmak için…

6. Hayalimizi terbiye etmek ve faydalı hayaller kurabilmek için…

7. Ufkumuzu açmak, önümüzü görmek ve geleceğe bakmak için…

8. Kendimizi ve çevremizi tanımak ve doğru iletişim kurmak için…

9. Hayatımızı kolaylaştıracak olan teknik ve teknolojiden faydalanmak için…

10. Zekâ yaşının takvim yaşı ile beraber büyümesi için…

11. İnsanın yaşaması yemeğe, insanlığı okumaya bağlı olduğu için…

12. İki ayak üzerinde gezen ölüler olmamak için…

13. Kör olmamak, ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı bilebilmek için…

14. Beynimizin ve zekâmızın sınırlarını ve ne kadar güçlü olduğumuzu bilmek için…

15. Çevremizin, internet ve televizyonun her türlü kötü telkinlerinden kurtulmak için…

16. Geleceğin bilgi çağı olduğunu bilerek geleceğe ayak uydurmak için…

17. Hiçbir dostun bize kitaptan daha faydalı olmadığını bildiğimiz için…

18. Yalnızlıktan, can sıkıntısından ve stresten kurtulmak için…

19. İnsanları ve dünyayı anlamak, anlam katmak için…

20. Akıl ve hayalimizin sınırlarını dünyadan daha geniş hale getirmek için…

21. Hayatımıza anlam katmak, ömrümüzü uzatmak ve faydalı kılmak için…

22. Ahlakımızı yüceltmek ve toplumun ahlak ve kültürüne katkı yapmak için…

23. Derslerimizde başarılı olmak, okuduğumuzu daha hızlı anlamak için…

24. Daha iyi bir yaşama layık olabilmek için…

25. Hayatımızın önüne konan binlerce engeli kolayca aşabilmek için…

26. Günahlarımızdan uzaklaşmak ve Allah’a daha yakın olabilmek için…

27. Efendi, hanımefendi ve beyefendi olabilmek için…

28. Topluma örnek iyi bir insan olabilmek için…

29. Yüce Rabbimizi tanımak ve onun sevgisini kazanabilmek için…

30. Sevgili peygamberimizin tavsiyelerine uymak ve sevgisini kazanmak için

İLETİŞİMİN ÖNEMİ

 İletişimsizlik aileyi derinden sarsıyor

Üç çeşit iletişim olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunları sağlıklı iletişim, çatışmalı iletişim ve iletişimsizlik olarak sıraladı. Tarhan, “Sağlıklı iletişim, her şeyin konuşulabildiği, yanlışın, doğrunun söylenebildiği sağlıklı iletişim. İkincisi çatışmalı iletişim yani bir konuyu konuşurken hemen ses tonunun yükseldiği, tarafların gerginleştiği, kızıp küstüğü, kavga ve çatışmaların ortaya çıktığı iletişim. Bu iletişim yönteminde çatışmalar ve kavgalar şiddete dönüşüyor. Üçüncüsü de iletişimsizlik. Bunların içerisinde en kötüsü iletişimsizliktir. Bir ailede iletişimsizlik varsa, insanlar aynı evde birbirlerine yabancılaşmışsa, birbirlerinden uzaklaşmışsa böyle durumlarda evlilik yıkılmaya daha yakındır” diye konuştu.

Çocuklar mutluluğu dışarda arıyor

Mutsuz ve huzursuz bir aile ortamının en çok çocukları etkilediğini vurgulayan Tarhan, “Bu ortamda yetişen çocuklar mutluluğu dışarıda arayan çocuklar haline geliyor. Ya da mutluluğu online ortamda arayan, sanal mutluluklar arayan çocuklar haline gelir” uyarısında bulundu.

Kişi önce kendini değiştirmeli

“Çatışmalı iletişim varsa korkmamak gerekir” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çatışma varsa ümit de var demektir. Bir şeyleri çözmeye çalışıyorlar ama sorun çözme stili geliştirememişler yani problemleri büyütüyorlar. Böyle durumlarda taraflar arasında sağlıklı iletişim nasıl kurulur? Bir çift terapiye geldiği zaman ailede bir iyi niyetli var mı ona bakıyoruz, sevgi var mı diye bakıyoruz. İyi niyet ve sevgi varsa yani evliliği yürütme niyetleri varsa ve sevgi azalmış zayıflamış ama yine de varsa ki umut vardır. Sevginin azaldığı durumlarda kişilerin birbirleriyle ilgili beklenti seviyesinin nasıl olduğuna bakıyoruz. Bakıyorsunuz bir tarafın beklenti seviyesi çok yüksek. Eşinin dört dörtlük olmasını istiyor, sıfır hata olmasını istiyor ve eşini değiştirmeye çalışıyor. Hâlbuki eşini değil de kendini değiştirmesi gerekir. Kişinin başkalarının değiştirmesini beklemeden önce kendini değiştirmesi gerekir” diye konuştu.

ZALİM OLMA !

 ZULÜM İLE ABÂD OLANIN…

İnsanlık tarihini inceleme fırsatı bulanlar göreceklerdir ki her devirde zalimler ve mazlumlar ile ilgili birçok hadise mevcuttur. Her devrin zalimi farklı, zulüm vasıtası farklı, mazlumları farklı farklıdır. İlk insan ile başlayan iman küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir. Küfür ve temsilcisi kâfir kıyamete kadar zulüm ve küfrünü devam ettirmeye çalışacak, hatta küfrü ile cehennemi boylayacak ama devam ettiği küfür bataklığı onun sonunun hesap verme yeri olan mahşerde son bulup cezasını çekmek üzere cehennemi boylamasına sebep olacaktır. Kimse küfre gittiğinden dolayı onu kınamayacak, yalnız ona acıdığı için hakkı tavsiye edecek, isterse o kimse küfürde gitme hakkını sonuna kadar kullanacaktır. Allah bu hakkı ona tanımış ve onu iradesi ile serbest bırakmıştır. Ama bir gerçek vardır ki yaratanın ona gösterdiği bu hoşgörü ve irade kullanma hakkını o kimseler; “ ben küfürde gitmek istemiyorum, ben inanıyorum,“ diyenlere gösterememişler, ellerinden geldiğince; “hayır sen inanamazsın, inanma hürriyetin yoktur,“ diyerek Allah’ın insana tanıdığı bu hakkı inanan insanların elinden almaya çalışmışlar, hâlâ da çalışmaktadırlar.

Ey zalimler! Siz bilmez misiniz her şeyin bir sonu vardır. Sizin küfrünüzün sonu kıyametle son bulacaktır. Ama zulmünüzün sonu bu dünyada iken elinizden alınmaya yani zulümleriniz bitmeye, zulmedecek insanları bulamadığınız zalim vasıtalarınız ellerinizden alındıkça feryadı basmaya başladınız. Hırçınlaşmayınız! Bunlar sizin son çırpınışlarınız olacak. Unutmayınız! Ve sonunuzun geldiğini biliniz ve titreyiniz. Zira asrın sahibi Bediüzzaman bunu yıllar önce: “Zalimler için yaşasın cehennem, zalimler için yaşasın cehennem. Küfür devam eder ama zulüm devam etmez,” diye haber veriyor. Küfrünüzde sabit olup onu kıyamete kadar devam ettirebilirsiniz. O sizin şahsi tercihiniz. Fakat zulmü, zalimliği devam ettiremezsiniz. Hangi zalim zulmü ile abâd olmuş ve zulmü sürekli devam ettirebilmiş ki siz ettireceksiniz. Nemrutlar mı? Firavunlar mı? Ve diğer dünya zalimleri mi? Kim devam ettirebilmiş ki siz bu zulmü devam ettirebileceksiniz.

Ellerinizde bulunan zulüm vasıtaları ve kullandığınız güçler ve kaleler birer birer ellerinizden çıktıkça azgınlaşıyor ve hiddetleniyorsunuz. Hiçbir şey sizin zulmünüzü devam ettirmenize yetmeyecektir.

Bir zamanlar dua ettiğinden dolayı alay ettiğiniz kimselerin duasına bugün siz sarılmaya başladınız. Hem de ölülerden medet bekleyerek... Keşke Allah’a dua etseniz, belki kurtulursunuz. Kendisine faydası dokunmayan ölülerinizden boşa medet beklersiniz. O zaten yakayı ele vermiş durumda başının derdine düşmüş, size ayıracak vakti bile yok. Allah sizi ıslah etsin. Yine de bu milletin masum çocuklarına yaptığınız zulüm karşılığında size beddua değil ıslahınız için dua ediyoruz.

Hak etmeden o mekân ve mevkileri elde eden sözde bilim adamları, bilim yuvalarını bilim öğretilen yer haline getirin, herkese kucak açın, onlara varsa dağarcığınızda bilginiz -olduğuna da inanmıyorum ya- bilgi sunun yoksa gelen neslin önünden çekilin. Zira mezar sizi bekliyor. Bugünden titreyin ve vakit bulabilirseniz günahlardan temizlenmek üzere abdest alın. Korktuğunuz gün yakındır.

NASIL TARTIŞALIM?

 TARTIŞMA USULÜ

1161)- İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah)  anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashâbının (radıyallahu anhüm) arasında otururken, bir adam Hz. Ebu Bekir'e hakaretâmiz sözler sarfederek cefa verdi. Ancak Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)  adama karşı sükût etti. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. O  yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de eziyet verince Hz. Ebu Bekir (adama hak ettiği cevabı vererek) intikamını aldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hemen kalktı. Hz. Ebu Bekir:

"Ey Allah'ın Resûlü, yoksa bana darıldınız mı?" diye sordu.

"Hayır" dedi. "Ancak semadan bir melek inmiş, sana söylediklerini tekzib ediyordu. Sen intikamını alınca melek gitti, şeytan oturdu. Bir yere şeytan oturdu mu ben orada duramam." [Ebu Dâvud, Edeb, 49 (4896, 4897).][12]

AÇIKLAMA:

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh),  bidâyette havassın yolu olan azimeti ihtiyar ederek, kendisine yapılan hakarete cevap vermiyor. Ancak üçüncü sefer  hakarete mâruz kalınca dayanamayıp mukâbele ederek intikamını alıyor. Ayet-i kerimede Cenâb-ı Hakk: "Bir kötülüğün karşılığı aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir" (Şurâ 40) buyurur, Keza: "Eğer ceza vermek isterseniz  size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun  ki bu, sabredenler için daha iyidir" (Nahl 126) buyurulmuştur. Şu halde, Cenab-ı Hakk, yapılan kötülüğe misliyle mukabele etmeye izin veriyor, ancak sabrın daha hayırlı olacağını belirtiyor. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) başlangıçta -havas mertebesinde olanlara has olan- azimet tarikini, yani sabrı ihtiyar etmekle daha hayırlı bir davranışta idi. Cevab vererek intikam alınca, daha hayırlıyı bırakarak avam tabakası için câiz olan bir davranışa yer verdiği için Resûlullah'ın aksülamelinde (reaksiyon) ifadesini bulan bir kayba maruz kalmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir'den sıddıkiyet mertebesine muvafık mükemmel davranışın devamını arzu etmekte idi.

Azimet yolu, avama da açıktır. Büyüklerin yoluna sülûk, küçüklere de büyüklük kazandırır.[13]

ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما أنَّهُ قال: ]َتُمَار أخَاكَ فإنَّ المِرَاءَ َ تُفْهَمُ حِكْمَتُهُ، وََ تُؤمَنُ غَائِلَتُهُ، وََ تَعِدٌ وَعْداً فَتُخْلِفهُ[. أخرجه رزين .

7. (1162)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) hazretleri şöyle buyurmuştur: "Kardeşinle münâkaşa etme, zîra münâkaşanın hikmeti anlaşılmaz, sıkıntısı eksik olmaz, tutamayacağın bir vaadde de bulunma." Rezîn ilavesidir.

19 Ocak 2021 Salı

AHİRET YOLCUSU

 Ey İnsan !

Bediüzzaman Hazretleri, insanın bu yolculuğunun ehemmiyetine binaen şöyle sesleniyor: “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?… Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, O’nun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.” (Mektubat, 20. Mektup)

BİZE VERİLEN NİMETLER

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Cenab-ı Hak seni ademden vücuda ve vücudun pek çok eşkâl ve vaziyetlerinden en yükseği müslim sıfatıyla insan suretine getirmiştir.

Mebde-i hareketin ile son aldığın suret arasında müteaddid vaziyetlerin, menzillerin ve etvar ve ahvalin herbirisi sana ait nimetler defterine kaydedilmiştir.

Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman şeridine elmas gibi nimetler dizilmiş, tam bir gerdanlık veya nimetlerin enva'ına bir fihriste şeklini veriyor. Binaenaleyh geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve vaziyetinde, etvarında, ahvalinde: "Nasıl bu nimete vâsıl oldun?

Ne ile müstehak oldun?

Ve şükründe bulundun mu?" diye suale çekileceksin.

Çünki vukua gelen haller suale tâbidir.

Amma imkânda kalıp vukua gelmeyen şeyler suale tâbi değildir.

Geçirmiş olduğun ahval, vukuattır.

Gelecek ahvalin ademdir.

Vücud mes'uldür, adem ise mes'ul değildir.

Öyle ise, mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.

(Habbe/Zeyl-ül Habbe)

Mesnevi-i Nuriye - 136

CEMAAT ZAMANI

 FİTNE ZAMANINDA CEMAATE UYMAK TAVSİYE EDİLMİŞTİR

Peygamberimiz (asm) kendisinden  sonra ümmetinin istikamet konusunda endişe etmiş ve pek çok tavsiyelerde bulunmuştur. Hud Sûresi’nde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”1 fermanını çok düşünmüş ve bu sebeple saçlarına ak düşmüştür. Bu sebeple “Hud Sûresi beni ihtiyarlattı”2 buyurmuşlardır. Bu sebeple Peygamberimiz (asm) ümmetine daima cemaat ile beraber olmayı ve cemaatten ayrılmamayı tavsiye etmiştir.

Peygamberimiz (asm) “Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıktan ve ayrılık çıkarmaktan sakının. Zira şeytan iki kişiden uzak durur. Onlara fitne veremez. Cennetin ortasını isteyen cemaatten ayrılmasın”3 buyurdular. Bu hadisi ile, Müslümanlar arasında fikir ayrılığı çıkaranların Müslümanların kafasını karıştıranların şeytanın vesvesesine kapıldığını haber vermiştir. Ümmetin çoğunluğunun inanç bakımından dalâlet ve haksızlık üzere birleşmeyeceğini de “Allah ümmetimi dalâlet üzere toplamaz. Allah’ın eli cemaat ile beraberdir. Cemaatten ayrılan ateşe girer”4 buyurmuş ve ümmetin istikametinin ortak inanç ve fikirlerde olduğunu ifade etmişlerdir.

18 Ocak 2021 Pazartesi

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KAYGISI


Peygamber Efendimiz (asm) bir gün pek mahzun gelmişti. Mübarek simasını hüznün gölgesi bürümüştü.

Ashab-ı Kiram endişeyle sordu:

“Sizi hiç böyle kaygılı görmemiştik ya Rasulallah!”

Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:

“Sûr sahibi İsrâfîl sûr’u ağzına koymuş, kulağını da Allah’ın emrine açmış; ne zaman üflemekle emrolunsa derhal üfleyecek halde beklerken ben nasıl gülebilirim?”

Bu söz Ashab-ı Kirâma çok ağır gelince, Peygamber Efendimiz (asm): “Hasbünallahü ve ni’me’l-Vekîl” deyiniz.” buyurdu. 

17 Ocak 2021 Pazar

ŞİKAYET ETME


Ey insan-ı müşteki! Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza...

   Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücud mertebelerine mukabil şükretmeyerek; imkânat ve ademiyat nev'inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden bâtıl bir hırsla Cenab-ı Hak'tan şekva ediyorsun ve küfran-ı nimet ediyorsun? Acaba bir adam; minare başına çıkmak gibi âlî derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin: "Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım" diye şekva ederek ağlayıp sızlasın. Ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfran-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder, divaneler dahi anlar.

   Ey kanaatsız hırslı ve iktisadsız israflı ve haksız şekvalı gafil insan! Kat'iyyen bil ki: Kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasaretli bir küfrandır. Ve iktisad, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr" de ve sabır iste; hakkına razı ol, teşekki etme. Kimden kime şekva ettiğini bil, sus. Her halde şekva etmek istersen; nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünki kusur ondadır.

16 Ocak 2021 Cumartesi

BİZLER EMANETÇİYİZ


 Hastalıklarla iç içe bir ömür, size ne öğretti?

Hayatımızın bir başkasının elinde olduğunu. Çok kere “benim gözüm, benim kulağım, benim gönlüm, benim elim” deyip duruyoruz. Hâlbuki gözümüzün nurunu Cenâb-ı Hakk söndürecek olsa, bize kim bir göz bağışlayabilir? İşte hastalıklar insanda olan âfiyet nimetinin daima hatırlanmasını sağlıyor ve kulu Hâlikına daha çok bağlıyor. Hiç bir eksiği olmayan, her nimete mazhar olan kimseler çok defa hüsranın yaylasına çadır kurup mezarlarda geçecek günleri unutuveriyorlar. Hâlbuki insan sabaha çıktığında akşama ereceğini bilemez. Hattâ bir dakika sonra başına ne gelecek, onu bile tahmin edemez. İki Cihanın Saâdet Güneşi Efendimiz (Aleyhisselâtu Vesselâm), Abdullah b. Ömer’e şöyle dedi: “Sabaha çıktığın vakit akşama çıkacağını düşünme, akşama çıktığın vakit de sabahlayacağını hatırına getirme. Hayatından ölümün ve sıhhatinden hastalığın için –zaman– ayır. Yâ Abdullah! Yarın adının ne olacağını bilemezsin!” Evet, günümüzdeki bütün kavgalar, gürültüler ölümün unutulmasından, hesap gününün hesaba alınmamasından ileri gelmektedir.

Şunu da ifade edeyim ki, hastalıklar ölüm sebebi değildir. Ancak eceli gelenler ölür. Hastanın başında hasta olan adamın ölümünü bekleyen nice sağlam insanlar senelerce önce ebediyete kanat açtı. Hayatı yaratan Allah Teâlâ olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O’dur. O halde ne gam!..

Rafet Özcan 

ALLAH'A YALVARIYORUM !

 DUA VE YAKARIŞ

Allah’ım! Sana iman ettik! Senin son elçin Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma iman ettik! Senden her derdimize devâ umuyoruz! Seni işlerimize vekil kıldık! Senden râzıyız! Senden korkuyoruz!

Sana sığınıyoruz! Gücümüz yok, kudretimiz yok, kuvvetimiz yok, izzetimiz yok, himmetimiz yok, gayretimiz yok Allah’ım! Bir Sana imanımız var! Bir de dilimizde duâmız ve yakarışımız…Günahkârız! İsyankârız! Günahkâr ellerimizi ve âsî gönlümüzü Sana açtık! Senin celâlinden, azabından, gazabından, kahrından, gayretinden, izzetinden, Senin merhametine, şefkatine, affına, mağfiretine, himmetine, himâyetine, bağışlamana sığınıyoruz! Allah’ım, Senden Sana sığınıyoruz! İslâm âlemi olarak Sana karşı olan kusurumuz bizi vartalara, tehlîkelere, maddî-mânevî sıkıntılara, acziyetlere, zaafiyetlere, güçsüzlüklere, bozgunluklara, fitneye, fesada ve çeşit çeşit âfetlere uğrattı. Bunu itiraf ediyoruz!

Allah’ım!

İslâm âlemi olarak üzerimizde dolaşan kara bulutların dağılması, üzerimizden âfetlerin ve belâların kaldırılması için yalnız, yalnız ve yalnız Sen’den yardım istiyoruz. Yalnız Sana sığınıyoruz! Yalnız Senden medet bekliyoruz!

 Allah’ım, bize yardım et! Günahlarımızı bağışla! Bize tevfik ve hidâyet ver! Allah’ım, bize acı! Bize merhamet et! Yalnız Sana güveniyoruz. Yalnız Sen’i senâ ediyoruz. Bütün hayrın Sen’den olduğunu biliyor ve yalnız Sana teşekkür ediyoruz. Sana nankörlük etmekten Sana sığınıyoruz!

Dualarımızı kabul eyle amin...amin...amin

İMTİHAN OLUYORUZ

 Hz.Ebubekir'i ağlatan hadise !


Bize verilen nimetlerin kıymetini tam olarak bilmiyoruz ama bütün nimetlerin kıymetini bilen ve hakkını teslim eden Hz.Peygamber(a.s),içtiğimiz bir bardak soğuk sudan dahi hesaba çekileceğimizi işaret buyurmuştur.Nitekim,ondan dersini alıp tam olarak tatbik eden Hz.Ebubekir(r.a),bir Ramazan günü,iftar vaktinde kendisine takdim edilen bir bardak soğuk su karşısında ağlamaya başlar.Kendisine ne olduğunu neden ağladığını sorduklarında ise şu cevabı verir:

Bir gün Hz.Peygamber(s.a) ile beraberdik.Bizden bir miktar uzaklaştı ve orada "git uzaklaş benden, seni istemiyorum" şeklinde bir şeyler söylüyor ve eliyle bir şeyleri itiyordu.Yanımıza döndüğünde kendisine ne olduğunu,kiminle konuştuğunu sorduk.O da bize dedi ki:"Dünya,cazip bir şekle bürünmüş (bir genç kız veya benzeri bir şekilde) süslenip bana geldi ve kendisini kabul ettirmek istedi.Ben de ittim,"git istemiyorum seni...!" dedim.Sonra bana dönüp ; "Sen beni kabul etmedin ama bir gün ümmetine mutlaka kendimi kabul ettireceğim.." dedi."Korkarım ki,dünyanın o kendisini kabul ettirdiği insanlardan biri ben olurum.." der ve böylece neden ağladığının izahını yapar.

Rafet Özcan

15 Ocak 2021 Cuma

KORONAVİRÜS

 Koronanın verdiği ders: 

Hasta birisinin anlattığına göre bu öyle bir hastalık ki, Allah kimseye göstermesin yakalananlara da acil şifa versin.Sanki vücudunu tarıyor en zayıf olduğun noktayı yakalıyor tarif edilmez bir acı veriyor.Bundan başka nefes aldıysan veremiyor nefesi verdin ise alamıyorsun.İnsan düşünüp ibret almalı ve Allah'a her nefes alış veriş için iki sefer şükredip yalvarmalıdır.Bir nefes alıp verme mizin dahi bizim elimizde olmadığını bilmelidir.Allah bizleri ve bütün insanları, bu tür bela ve musibetlerden korusun.Amin

REFORMLAR

 Yalancı çobanın son taktiği REFORM


Yalancı çoban hikayesini hepiniz bilirsiniz en sonunda doğru söylemesine rağmen kendisine kimse inanmaz fakat  olan köylülerin zavallı koyunlarına olur. Zira kurt sürüye girerek koyunları parçalar.Tabi köylüler de büyük zarara uğrar.
Bu yıl 19.yılına giren AKP iktidarı da her dönem bir yalan ve yanlış ile saltanatını sürdürdü.Şimdi deniz bitti sarılacak nerdeyse hiç bir mazereti uyduracak hiç bir yalanı kalmadı ne yapsın barı demokrasi hak hukuk adalet ve ekonomi reform sloganını dillendirsin ki belki AB yi ve ABD yi kandırabilir.Halbu ki yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağını bilmesi gerekirdi.
İç politikada desteğini kaybettiğini anlayınca belki dış politikada taktik ve makas değiştirirsem bir devre daha saltanat sürememmi düşüncesi ile Reformlara sarıldı ama nafile.Artık hiç bir şey freni patlamış araba gibi iniş aşağı giden bu ucube Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini iktidarda tutamaz.Ne Cumhur ittifakı ne mafya babaları ne de iftira ve yalanlar.Şapka düştü kel göründü.Muhalefet millet ittifakı ile Demokrasi platformunu oluşturarak tek adam zihniyetine güçlendirilmiş parlementer sisteme dönerek son verecektir.İnşallah ülke ve millet daha çok zarara uğramadan neticeye ulaşılır.Haydi hayırlısı
Rafet Özcan

10 Ocak 2021 Pazar

ŞİMDİ DUA ZAMANI

 Evet bütün mevcudat, güya lisan-ı hal ile, Veysel Karanî gibi şöyle münacat ederler; derler ki:

   "Yâ İlahenâ!

Rabbimiz sensin!

Çünki biz abdiz.

Nefsimizin terbiyesinden âciziz.

Demek bizi terbiye eden sensin!..

Hem sensin Hâlık!

Çünki biz mahlukuz, yapılıyoruz.

Hem Rezzak sensin!

Çünki biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor.

Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin.

Hem sensin Mâlik!

Çünki biz memluküz.

Bizden başkası bizde tasarruf ediyor.

Demek mâlikimiz sensin.

Hem sen Aziz'sin, izzet ve azamet sahibisin!

Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var.

Demek senin izzetinin âyinesiyiz.

Hem sensin Ganiyy-i Mutlak!

Çünki biz fakiriz.

Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor.

Demek gani sensin, veren sensin.

Hem sen Hayy-ı Bâki'sin!

Çünki biz ölüyoruz.

Ölmemizde ve dirilmemizde, bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz.

Hem sen Bâki'sin!

Çünki biz, fena ve zevalimizde senin devam ve bekanı görüyoruz.

Hem cevab veren, atiyye veren sensin!

Çünki biz umum mevcudat, kàlî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz.

Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor.

Demek bize cevab veren sensin.

Ve hâkeza..."

   Bütün mevcudatın, küllî ve cüz'î herbirisi birer Veysel Karanî gibi, bir münacat-ı maneviye suretinde bir âyinedarlıkları var.

Acz ve fakr ve kusurlarıyla, kudret ve kemal-i İlahîyi ilân ediyorlar

(Yirminci yüzyılınMektub/2.Makam/8.Kelime)

Mektubat - 241

SORUN KAFALARDA

 Sorun Yasalarda Değil, Kafalarda

En sonunda ekonomik krizin ciddiyetini anladılar ve acı reçeteden bahsetmeye başladılar.

Ülkeler zaman zaman darboğaza girebilir, ağır buhranlarla, felaketlerle karşı karşıya kalabilir. Bunları topluca omuzlamak  millet olmanın gereğidir. Kriz, dar bir grubu zengin etmek,  yolsuzluklara, usulsüzlüklere göz yumarak, bile bile yanlış politikalar izleyerek oluşmuşsa o acı reçeteyi önce buna sebep olanlar tatmalıdır.

Çünkü ülkeyi bu hale millet getirmedi, yandaşa peşkeş çekilen, doğru dürüst kırım yapılmayan ihaleler, kazanç garantili yol-köprü ve hastaneler, dövize bağlanan ödemeler, hukuku atlayarak yapılan işlemler  bu ülkeyi bu hale getirdi. Niçin bedelini bu noktaya gelişte hiç bir sorumluluğu olmayanlar çeksin.

Acı reçete diyorlar, hala döviz-kazanç garantili ihaleler devam ediyor. Hala makam aracı saltanatı sürüyor, hala senede bir iki defadan fazla kullanılmayacak saraylara kucak dolusu paralar harcanıyor, hala uçak israfı sürüyor, hala ihalelere aynı beşli çete çağrılıyor, hala HSYK'nın RTÜK'ün yapısında hiç bir değişiklik emaresi gözükmüyor. Böyleyken hangi reformla neyi düzelteceksiniz.

Acı reçeteyi önce ülkeyi bu hale getirenler tatmalıdır. Sarayda oturarak millete acı reçete tavsiye etmek kimsenin vicdanını tatmin etmez.

Türkiye'yi bu noktaya başkanlık sistemi getirdi. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkede en üst makam her zaman tarafsız- hakemlik konumunda olan bir makamdır. Partili başkanla toplusal çatışmalar ve muhtemel gerilimlerde hakemlik yapacak bir müessese bırakılmadı. Taraflı bir makamdan  objektif kararlar beklenebilir mi? Bir ülkede halkın yarısından çoğunu denklem dışına itmenin yolu taraflı Cumhurbaşkanlığı mekanizması ihdas etmektir. Kendi, elimizle devleti taraf haline getirerek vatandaşın bir kısmını dışlar hale getirdik. Bunda bizimde büyük vebalimiz var.

Saraydan taahhüt edildiği gibi bir reform beklemiyorum, yapılan  sözde reformların çoğu  Cumhurbaşkanına ait yetkilere dokunmamak için yapılmış reformlardı. Hiç biri fayda getirmedi Ülkeyi bu hale getiren sisteme neşter vurulmadıkça hiç bir şey değişmez. Çünkü sorun yasaların eksikliğinden kaynaklanmıyor, sorun yasaları uygulamamaktan, bilerek isteyerek çiğnemekten kaynaklanıyor. Uluslararası anlaşmalar yasa hükmünde değil midir? Yasalar AİHM kararlarına uyulması gerektiğini söylemiyor mu? Söylüyor. Yasanın açık emrine rağmen AİHM kararlarını uygulamayıp sonrada reformdan bahsetmek ne kadar inandırıcı? Yasayı uygulamıyorsun ki, uygulasan  zaten sorun kalmayacak. Sorun yasalarda değil, onu uygulama mevkiinde olanların zihinlerinde, ideolojik görüşlerinde.

Bizi bu krizden çıkaracak tek reform biçimi var, saray iktidarı ve tek adam düzeninin bitmesi, yeni yıpranmamış, topluma güven veren bir yönetimin gelmesi. Bu kafayla dünyanın en demokratik yasalarını yapsanız uygulanmadıktan sonra bir faydası olmaz. Kuzey Kore'nin anayasası dünyanın en demokratik anayasalarından biri, ama Kuzey Kore dünyanın en baskıcı, en zalim yönetimi. Mesele yasalarda değil, yönetenlerin kafasında. Bunu anlamadıkça hiç bir sorunu çözemeyiz.

8 Ocak 2021 Cuma

NEREYE SEVK OLUNUYORSUN?


Aklı başında olan her insan düşünür ki, eşsiz kabiliyetler ve cihazlarla donanımlı insanın bu dünyada var olması, abes ve mânâsız olamaz. Sonsuz uzay boşluğunda, güvenli, güzel bir gezegende, insanın yaşaması için her türlü şartların ve rızıkların temin edilip insanın hizmetinde çalıştırılması tesadüf ve gelişigüzel işler değildir.

Tâ en başa dönelim. Hiçbir şey yoktu. Sadece ezelî ve ebedî olan Allah vardı. Sanatını göstermek, tanınmak ve bilinmek, ikramlarda bulunmak isteyen Cenab-ı Hak ilk önce esir maddesi denen maddeyi yaratmıştır. Bu ana maddeden atomlar, kütleler halinde ayrılarak gökyüzündeki yıldızları ve gezegenleri oluşturmuştur. Bu kopan parçalardan biri olan dünyamız bir ateş topu iken kesifleşip katılaşarak kabuk bağlamış, bu yaşadığımız yeryüzü meydana gelmiştir. O “ol” diyor her şey oluveriyordu. Daha sonra melekleri yarattı. Sonra cinleri, şeytanları, hayvanları, bitkileri, son olarak da insanı yaratmıştır.

Melekler devamlı ibadet eden, itaatkâr, günaha ve şerre meyli olmayan varlıklardır. Allah insanı yaratmayı dilediği zaman, melekler bunun hikmetini merak etmişlerdir. Zira insan günah işleyebilir, şeytana uyabilirdi. Bilindiği üzere Allah, ilk insan olarak Hz. Adem’i yarattı ve ona can verdi, çok üstün özellikte cihazlarla donattı, bütün eşyaların ismini öğretti, ilim öğrenecek kabiliyet verdi. Sonra melekleri de huzuruna çağırdı ve gösterdiği varlıkların isimlerini sordu. Melekler cevap veremedi. Hz. Adem ise hepsine cevap veriyordu. Melekler hep bir ağızdan: “Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur.” dediler. Allah’a saygı ile secde ettiler. Daha sonra Allah, meleklerin Hz. Âdem’e de secde etmelerini istedi. Melekler Allah’ın emrine uydu ve hepsi Hz. Adem’e secde ettiler. Ateşten yaratılan şeytan ise, gurura ve kibire kapıldı, secde etmediği gibi isyan dolu itirazlarda bulundu. Onun saygısızlığı ve isyanı karşısında Cenab-ı Hak da onu huzurundan kovdu. Kovulan şeytanın bir isteği vardı. “Kıyamete kadar yaşamak istiyorum, nefret ettiğim bu insanları günahkâr yapabilmek için tuzaklar kurmak, kendim gibi isyankâr yapmak için çalışmak istiyorum” demişti. Allah, hikmet lisanıyla “Sen benim sadık kullarımı doğru yoldan saptıramazsın, ancak sana aldananlar olacaktır. Ben de seni ve senin peşinden gidenleri hesap gününden sonra Cehenneme atacağım” demiştir.

Hak yolda devam eden, gönderilen Peygamberlerine itaat eden insanları ise saadet saraylarına, Cennetine alacağını müjdelemiştir. Böylece şeytanla insanın mücadelesi ve müsabakası başlamıştır. 12. Mektupta geçen bir ifade şöyledir: “Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı. Âlâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i sâfilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı.”

İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın katında iyilerin ve Cennete namzet olanların makamı olan âlây-ı illîyine lâyık olarak yaratılmıştır. Kendi tercih ve iradesiyle imansızlığı seçse, insanlıktan çıkar, “esfel-i sâfilîn” denilen hayvanlardan da aşağı bir dereceye düşer. Mahlûkat içinde bir sultan olarak yaratılan insan, aklı varsa bu seviyeye düşmez. Nereden gelip nereye gittiğini, yaradılış hikmetlerini, bu yolculukta dünyanın bir misafirhane ve han olduğunu düşünür, bilir. Yaratıcısını tanır, sever, O’nun emirlerine itaat eder. İmanda dünyada dahi hissedilen bir nebze Cennet lezzetiyle hayatından lezzet alır, güzelce yaşar. İmansızlık içindeki karanlığı ve bir parça Cehennem azabını hisseder, bilir.

Bediüzzaman Hazretleri, insanın bu yolculuğunun ehemmiyetine binaen şöyle sesleniyor: “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?… Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, O’nun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.” (Mektubat, 20. Mektup)

KIYAMET NE ZAMAN KOPAR?

 Kıyamet yakın mı?

Bundan yaklaşık 1400 sene önce "kıyamet yakındır" diyerek ümmetini uyaran Allah Rasulü,onları hazırlıklı olmaya davet etmiştir.Her geçen gün dünyanın sonunun yaklaştığı ilim adamları tarafından da belirtilmektedir.Hele şu son yıllarda meydana gelen afat ve felaketler salgın halindeki hastalıklar büyük kıyametin habercisi ve uyarıcısı niteliğindedir.Merhum  Nasreddin hocaya sormuşlar hocam kıyamet ne zaman kopacak diye, hangisini soruyorsunuz büyük kıyamet mi küçük kiyamet mı der.Hocam küçük kıyamet nedir büyük kıyamet nedir?  Hoca merhum hanımın ölünce küçük kıyamet, sen ölünce de büyük kıyamet kopar demiş.Dünyada yaşayan tüm insanları tehdit eden koronavirüs salgını iki milyona yakın insanın küçük ve büyük kıyametini kopardı.80-90 milyon insanın hastalanmasına ve ölüm ile burun buruna gelmesine sebep oldu.

Salgın hastalıklardan kurtulmak için, bütün dünya aşı seferberliği başlattı inşallah netice alınır ve bu salgından bir an önce kurtuluruz.Şunu da unutmamak gerekir insanlık erken bir kıyametin kopmasını istemiyor yada geciktirmek istiyorsa ölçülü hareket etmek ve kurallara uymak zorundadır.Ayrıca hak, hukuk adalet kurallarına uyup ahlaki ölçüler içerisinde hareket etmelidir.Yoksa pek yakın bir zamanda dünyanın kıyameti de kopar insanlar hesap vermek üzere ahiret alemine intikal eder.Allah hepimizi kıyametin dehşetinden korusun.Bizleri istikamet üzere devam eden kullarından eylesin.Amin

7 Ocak 2021 Perşembe

KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI

 Kitap Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazanılır?

Rengarenk, cilt cilt kitaplar ne kadar da hoş görünüyor ama bir türlü okumaya başlayamıyor musunuz?

Normalde okumayı çok seviyorsunuz ancak şu ara motivasyonunuz mu düşük?

En son okuduğunuz kitap “Alican Tatilde” mi?

Sizler için okuma motivasyonunuzu arttıracak harika öneriler hazırladık,

-İlk etapta ağır terimleri olan veya ağdalı bir dile sahip kitapları tercih etmeyin. Sizi zorlayıp sıkmayacak, yalın anlatımlı kitapları tercih edin.

-Kesinlikle ilginizi çeken bir kitaptan başlayın.Asla çok satıldı, herkes beğendi diye size hitap etmeyen kitaplardan başlamayın. Polisiye mi seviyorsunuz? Polisiye kitaplar okuyun.

-Okumaya başladığınız fakat kitap sizi sarmadı, onu bitirmek konusunda ısrarcı olun. Kendinizi zorlamak sizi okumaktan iyice soğutacaktır. Bunun yerine yeni bir kitaba şans verin.

-Yanınızda daima kitap olsun, artık e-kitap okuyucuları ve telefonda e-kitap okuma uygulamalarıyla bu hiçte zor değil. Binlerce kitabı hiç zorlanmadan yanınızda taşıyıp, yolculuklarda veya bekleme anlarında bir kaç sayfa kitap okuyabilirsiniz.

-Okuduğunuz kitapları kaydettiğiniz, yıllık okuma hedefleri belirlediğiniz internet siteleri var, bunlara üye olarak okuma motivasyonunuzu arttırabilirsiniz.

-Instagram, Facebook gibi uygulamalarda kitap kluplerine katılıp yeni kitaplar hakkında bilgi paylaşımlarını takip ederek bu işi eğlenceği hale getirebilirsiniz!

-Kendinize kitap okuyacağınız bir zaman dilimi belirleyin. Otobüste,serviste,uyumadan önce bu sizin rutininiz olsun. Servise bindiğinizde hemen internette amaçsızca gezmeye başlamayın, açın kitabınızı okuyun.

– Kendinize okuma arkadaşı bulun! Kitap okumayı seven bir arkadaş edinin. Kitap tavsiyeleri paylaşmak, kitaplar hakkında konuşmak, tartışmak, onun gördüğü sizin görmediğiniz şeyleri konuşmak kitap okumayı daha da güzelleştiriyor.

Hadi, kendinize sıcacık bir kahve yapın, en rahat koltuğunuza kurulup okumaya başlayın.