27 Mart 2019 Çarşamba

BEYNİN FORMATLANMASI

Günümüzde “format” diye bir kavram var.
Herkesin anlayabileceği bir dille ifade edecek olursak, format, bir nevi herhangi bir teknolojik ürünü, hafızasındaki lüzumsuzlardan arındırarak fabrika ayarlarına geri döndürmek gibi bir şey.
Bu kavram insan için kullanıldığında, adı,  NeuroFormat oluyor. Yani beynin başarı ve mutluluk içinde yeniden biçimlendirilmesi, programlanması anlamına geliyor.
Zihindeki tortuları yok etmenin bir yolu.
Buna örnek olarak yaşanmış bir hayat hikâyesini sizlerle paylaşmak istedim bu hafta.  
Alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelen Marie, beş yaşına geldiğinde yurda verilir. Sonra da, sadist bir çift onu evlâtlık edinir.
İtalyan asıllı bu çift, küçük kızı evin mahzenine kapatıp sistematik biçimde işkence ederek, ona, Cehennemi yaşatır. On yedi yaşına geldiğinde ise, depresyondan felç geçirir ve şizofren teşhisiyle akıl hastanesine yatırılır.
Hayli bir zaman sonra durumu yeniden değerlendirilen Marie’in şizofren olmadığı, ağır depresyon ve panik atak yaşadığı anlaşılınca, arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla hastaneden çıkar.
O, bundan sonraki hayatına bir yön belirlemenin eşiğindedir.
İşte, bu an,  tam da NeuroFormat’ın uygulanacağı bir andır.
Marie terk edilmişliğine, yapılan işkence ve gördüğü tacize, ziyan olmuş yıllarına aldırış etmez; yılmaz, kızmaz, kırılmaz, öfkelenmez ve hayat yolculuğuna sıfırdan başlamayı tercih eder.
Hakkında, “Aklî dengesi yerinde değil, okuması imkânsız” dedikleri hâlde, o, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Doktor olarak çalıştığı uzun yıllar içinde mastır yapar, psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir; bu başarılı çalışmalarıyla birçok ödüle lâyık görülür.
Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody’s Child).
Daha enteresan olanı; on yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesi’ne yönetici olur.
Marie, bir basın toplantısında şunları söyler:
“Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemez ve bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim. Hayatım, ziyan edilmiş bir hayat olurdu.”
Ve son noktayı koyuyor, Marie Rose Balter:
“En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
Son sözü, Mahatma Gandhi’ye verelim:
“Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.” 

10 Mart 2019 Pazar

UYKU ÇEŞİTLERİ

   Uyku üç nevidir:
   Birincisi: Gayluledir ki fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır.
   Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadîsçe sebebiyet verdiği için hilaf-ı sünnettir. Çünkü rızık için sa'y etmenin mukaddimatını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.
   İkincisi: Feyluledir ki ikindi namazından sonra mağribe kadardır.
   Bu uyku ömrün noksaniyetine, yani uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlûd, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddî bir noksaniyet gösterdiği gibi; manevî cihetiyle de o gün hayatının maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor.
   Üçüncüsü: Kayluledir ki bu uyku sünnet-i seniyedir. Duha vaktinden öğleden biraz sonraya kadardır.
   Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziretü'l-Arap'ta vaktü'z-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan o sünnet-i seniyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku hem ömrü hem rızkı tezyide medardır. Çünkü yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir. Demek, ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor.
  Said Nursî
Lemalar[Y] - 327

4 Mart 2019 Pazartesi

NEDEN MERHAMET DUYGUSU ?

“Merhamet” duygusu?
Günümüzde en temel meselenin merha­met olduğunu düşünüyorum. İnsanlar birbirine karşı çok kırıcı ve acımasız. Merhamet duygu­sunun ilköğretimden başlayarak okullarda bir ders olarak okutulması lazım. Çocuklara cana kıymanın kötülüğünün en başta öğretilmesi ge­rekiyor. Bugün dünyada büyük bir mülteci krizi ve bununda merkezinde yine merhametsizlik var. Mülteciler gittikleri her yerde güzel karşı­lanmıyor. Çok acımasız muamelelere maruz kalabiliyorlar. Bütün bunlar toplumda en büyük meselemizin empati ve merhamet olduğunu dü­şündürüyor.