28 Eylül 2023 Perşembe

YENİDEN KONUŞAN TÜRKİYE

 Susmak ve susturulmak, korkunun dağa taşa hakim olduğu, olağanüstü hallerin sonucudur.

Ülke insanları, zaman zaman, sıkıntılı dönemlerden geçer. Belki o zamanlarda susmanın konuşmaktan iyi olduğu söylenebilir.Zira konuşsan kimseye söz dinletmek ve susturanları aşmak mümkün değildir.

Korkunun hakim olduğu toplumlar, kalkınmayı değil yaşamayı, karnını doyurmayı hedef aldığı için, kendisini kontrol eden efendisinin isteklerini yerine 

getirmekten başka çare düşünemez.Bu çaresizlik içerisinde korkutulanlar susmak zorunda kalır.

İnsanlar, konuşma ve düşündüklerini ifade edebilme hürriyeti yaratılıştan gelen bir hak olmasına rağmen, bu hakkı gasp edildiği için konuşamaz.Halbuki  hak ve hürriyetler normal şartlarda olsa insanların varlık sebebi olduğu ve kısıtlanamayacağı herkes tarafından bilinir.Zalim ve baskıcı yöneticiler tarafından ellerinden alınan bu haklar onların istekleri doğrultusunda yönlendirilir. Bu şekilde köle durumuna düşürülen toplum insanları, düşünemez konuşamaz hale getirilir.

"Yeter söz milletin" diyerek şahlanan bu millet,"Konuşan Türkiye" olarak susmaktan ve susturulmaktan kurtulmuştur. Fakat yıllar sonra ise,ne yazık ki,  düşmanlar tarafından susturulamazken, bir zamanlar korkudan susanlar ve susturulanlar tarafından bugün susturulur hale getirilmiştir.

Yeniden Konuşan Türkiye ve kalkınan Türkiye için elele verelim, Demokrasimize sahip çıkalım yeniden yeter artık diyelim..Neden ülke tekrar "Konuşan Türkiye" olmasın.?



BÜYÜKLÜK TASLAMA KÜÇÜLÜRSÜN

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

وَ اللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌ Evet Allah ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfatıyla muhittir.

Daire-i ihatasından hariç bir şey yoktur.

Fakat insan cüz'î ve kısa zihniyle Allah'ın azametine ve şemsin etrafında seyyaratı tedvir ettiğine bakarken, meselâ arı gibi küçük hayvanlar ile iştigal etmesini uzak görüyor. Çünki Vâcibü'l-Vücud'u, mümkine kıyas ediyor.

Halbuki bu kıyasa göre küçük hayvanlara büyük bir zulüm olur.

Çünki onlar da

وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

kaziyesince Hâlıklarını tesbih etmekle, Allah'tan maada kimseyi Rab tanımıyorlar.

Binaenaleyh büyüğün küçüğe tekebbür etmeye hakkı yoktur.

Mesnevi-i Nuriye - 187

26 Eylül 2023 Salı

NÜBÜVVETE DAİR

  İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET: 

   Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş; Kur'an-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu'cizat-ı bahireyi göstermiştir.

O mu'cizat, heyet-i mecmuasıyla, dava-yı nübüvvetin vukuu kadar vücudları kat'îdir.

Kur'an-ı Hakîm'in çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki; o muannid kâfirler dahi mu'cizatın vücudlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar.

Yalnız, kendilerini aldatmak veya etba'larını kandırmak için, -hâşâ- sihir demişler.

   Evet mu'cizat-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat'iyyeti vardır.

Mu'cize ise; Hâlık-ı Kâinat tarafından onun davasına bir tasdiktir, "Sadakte" hükmüne geçer.

Nasılki sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki: "Padişah beni filan işe memur etmiş." Senden o davaya bir delil istenilse; padişah "Evet" dese, nasıl seni tasdik eder.

Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse; "Evet" sözünden daha kat'î daha sağlam, senin davanı tasdik eder.

Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dava etmiş ki: "Ben, şu kâinat Hâlıkının meb'usuyum.

Delilim de şudur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimasımla değiştirecek.

İşte parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor.

Kamer'e bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor.

Şu ağaca bakınız; beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor.

Şu bir parça taama bakınız; iki-üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte ikiyüz-üçyüz adamı tok ediyor." Ve hâkeza.. yüzer mu'cizatı böyle göstermiştir.

   Şimdi, şu zâtın delail-i sıdkı ve berahin-i nübüvveti yalnız mu'cizatına münhasır değildir.

Belki ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef'ali, ahval ve akvali, ahlâk ve etvarı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini isbat eder.

Hattâ meşhur ulema-i Benî-İsrailiyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zâtlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sîmasını görmekle, "Şu sîmada yalan yok, şu yüzde hile olamaz!" diyerek imana gelmişler.

Mektubat - 90

25 Eylül 2023 Pazartesi

RİSALET-İ AHMEDİYEYE DAİR

  BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET: 

   Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır.

Madem insan nev'i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev'-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır; elbette dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidadda ve en âlî ahlâkta ve nev'-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı Arz onun hükm-ü manevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üçyüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı, mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-yı rahmet ve saadet edip, ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış ve sair nev'-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır.

Mektubat - 89

HEM BEŞER HEM RASÜL

  İkinci Esas: 

   Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hem beşerdir, beşeriyet itibariyle beşer gibi muamele eder; hem Resuldür, risalet itibariyle Cenab-ı Hakk'ın tercümanıdır, elçisidir.

Risaleti, vahye istinad eder.

Vahiy iki kısımdır:

   Biri: 

   "Vahy-i sarihî"dir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur.

Kur'an ve bazı ehadîs-i kudsiye gibi...

   İkinci Kısım: 

   "Vahy-i zımnî"dir.

Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilatı ve tasviratı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a aittir.

Mektubat - 93

ALLAH'IN RIZASINI KAZANMAK

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Ey nefis!

Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.

Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir.

Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur.

Çünki onlar da senin gibi âciz kullardır.

Maahâzâ ikinci şıkkı takib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir.

Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irza etmiş ise, o iş görülür.

Etmemiş ise halkın iltimasıyla çok zahmet olur.

Maamafih yine sultanın izni lâzımdır.

İzni de rızasına mütevakkıftır.

Mesnevi-i Nuriye - 185

DÜNYAPEREST İNSAN

  Dördüncü Remiz: 

   Ey dünyaperest insan!

Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir.

Fakat, o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için birbiri içinde in'ikas edip göz görünceye kadar genişliyor.

Kabir gibi dar iken, bir şehir kadar geniş görünür.

Çünki o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi madum ve gayr-ı mevcud oldukları halde, birbiri içinde in'ikas edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar.

Hakikat hayale karışır, madum bir dünyayı mevcud zannedersin.

Nasıl bir hat, sür'at-i hareketle bir satıh gibi geniş görünürken, hakikat-i vücudu ince bir hat olduğu gibi; senin de dünyan hakikatça dar, fakat senin gaflet ve vehm ü hayalinle duvarları çok genişlemiş.

O dar dünyada, bir musibetin tahrikiyle kımıldansan, başını çok uzak zannettiğin duvara çarparsın.

Başındaki hayali uçurur, uykunu kaçırır.

O vakit görürsün ki: O geniş dünyan; kabirden daha dar, köprüden daha müsaadesiz.

Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür'atli akar.    Madem dünya hayatı ve cismanî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir; hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir.

Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun.

İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden "Lâ İlahe İllallah" kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.

Mesnevi-i Nuriye - 177

24 Eylül 2023 Pazar

BEN NEYİM ? NE KIYMETİM VAR

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Ruh-u insanî gayr-ı mütenahî ihtiyaçlara giriftar, gayr-ı mütenahî elemlere mahaldir.

Gayr-ı mahsur lezzetlere iştihalıdır.

Gayr-ı mahdud âmâli beslemektedir.

Hattâ kalbin dalaletiyle beraber ruhtan fışkıran şefkat, gayr-ı mütenahî elemleri tazammun ediyor.

Binaenaleyh "Ben neyim?

Ne kıymetim var ki, benim için kıyamet kopsun, mizan vaz'edilsin, hesab görülsün?" demeye hakkın yoktur.

   Ey kemal-i gurur ile dalalet kürsüsünde oturan!

Hayatına mağrur olma.

Zira o hayat, bir mugalata ile kaimdir.

Şöyle ki: O kürsüde oturan dâll, zeval ve fenanın dehşetini düşünüp korktuğu zaman saadet-i ebediye ihtimaline kaçar, tekâlif-i diniyenin terkinde de âhiretin olmayacağı ihtimaline kaçar.

Bu mağlata ile her iki elemden kurtuluyor.

Lâkin, kısa bir zamanda düğüm açılır, hakikat ortaya çıkar.

Ne birinci ihtimal elemini izale eder ve ne de ikinci ihtimal yükünü tahfif eder.    Ve keza "Musibet taammüm ettiğinde, elem hafif olur.

Ben de emsalim gibiyim." diye yine yük altından kaçar.

Fakat musibet âmm olduğundan, elemi muzaaf olur, kat kat ziyade olur.

Çünki kendisi gibi akrabası, ahbabı da o musibete dâhildir.

Çünki insanın ruhu, ebna-yı cinsiyle alâkadardır.

Ne kadar umumî olursa, o kadar da elemi fazla olur.

   Ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahata çekilen bîçare!

Gaflet serinliğinde, şek içinde zevkettiğin lezzeti lezzet sanma!

O zehirli baldır.

Az bir zaman sonra cehennemî bir azaba inkılab edecektir.

Eğer âlâmın lezaize, nârın nura inkılab etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rüku ve sücud kancasıyla gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur.

Sonra âyâta tefekkür ile taate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın.

Bu dalalat acılığından, necatın halâveti tavazzuh ile münacat lezzeti ortaya çıksın.

Mesnevi-i Nuriye - 147

İÇİNE DALMA BOĞULURSUN

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Tefekkür, gafleti izale eder.

Dikkat, teemmül; evham zulümatını dağıtıyor.

Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tedkikat yap.

Fakat âfâkî, haricî, umumî ahvalâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilata geçme.

Çünki icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik, tafsilatında yoktur.

Hem de âfâkî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur.

İçine dalma, boğulursun.

   Arkadaş!

Nefsî tefekkürde tafsilatlı, âfâkî tefekkürde ise icmalî yaparsan, vahdete takarrub edersin.

Aksini yaptığın takdirde kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır.

Enaniyetin kalınlaşır, gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder.

İşte dalalete îsal eden kesret yolu budur.

Mesnevi-i Nuriye - 147

22 Eylül 2023 Cuma

GEÇMİŞ NİMETLER VE ŞÜKRÜ

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Cenab-ı Hak seni ademden vücuda ve vücudun pek çok eşkâl ve vaziyetlerinden en yükseği müslim sıfatıyla insan suretine getirmiştir.

Mebde-i hareketin ile son aldığın suret arasında müteaddid vaziyetlerin, menzillerin ve etvar ve ahvalin herbirisi sana ait nimetler defterine kaydedilmiştir.

Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman şeridine elmas gibi nimetler dizilmiş, tam bir gerdanlık veya nimetlerin enva'ına bir fihriste şeklini veriyor. Binaenaleyh geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve vaziyetinde, etvarında, ahvalinde: "Nasıl bu nimete vâsıl oldun?

Ne ile müstehak oldun?

Ve şükründe bulundun mu?" diye suale çekileceksin.

Çünki vukua gelen haller suale tâbidir.

Amma imkânda kalıp vukua gelmeyen şeyler suale tâbi değildir.

Geçirmiş olduğun ahval, vukuattır.

Gelecek ahvalin ademdir.

Vücud mes'uldür, adem ise mes'ul değildir.

Öyle ise, mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.

Mesnevi-i Nuriye - 136

TESTİ KIRILMADAN TEDBİR ALMALI

 İnsan yaşam itibari ile tekemmül etmeye muhtaç bir vaziyette yaratılmıştır.Yani dünyaya geliş esnasında mükemmel cihazlar ile donatılmış, fakat hayat boyu kullanacağı bu cihaz ve duyguları nasıl kullanacağının öğrenimi bu dünyaya bırakılmıştır.İşte hayat boyu eğitim denen süreç bunun için önemlidir.

Sevgili Peygamberimiz,bunun için, beşikten mezara kadar ilim öğrenin buyurmuştur,O'nun yolunu takip eden büyük alimlerAllah'tan bunun için ilim talebinde bulunmuşlardır.Kısaca bu dünyaya gönderilen insan ilim öğrenerek gelişmek durumundadır.

Merhum Nasreddin hocamız bunu öğrencisinin birini testi ile su getirmeye gönderirken ikaz mahiyetinde testiyi kırmadan tokadı vurmuş ve bunu görüp niçin böyle yaptın diyenlere ise, şu makul cevabı vermiş, "Testi kırıldıktan sonra yapacaklarınızın bir önemi yoktur" demiştir.Bizim bundan çıkarmamız gereken elbetteki dersler olmalıdır.Ülke yönetiminde bulunan kişiler sorumluluklarını bilip bazı şeylerin tedbirini önceden almalıdır.Şiddete karşı önceden önlem almak , intihar ve cinayetleri önlemek,  uyuşturucu ve ahlaksızlıkların önüne geçmek için eğitim ve güvenlik tedbirlerini almak gibi.Kanunlar yetersiz ise onları gözden geçirmek, güvenlik tedbirlerini olay başlamadan almak ülke ve aile bütünlüğünü sağlamak ve huzur için gerekir düşüncesindeyim.Bu konulara birazcık eğilmek herkesi rahatlatacak ve görevlilerin işini de kolaylaştıracaktır.Yeter ki samimi olalım inşallah gelecek daha güzel olacaktır.

Allah ülkemizi ve milletimizi bu tür şer ve kötülüklerden korusun.Amin

Rafet Özcan

ÖLÜM SEKERÂTI

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.

Zira dünya durmuyor, gidiyor.

İnsan da beraber gidiyor.

Sen de yolcusun.

Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû' etmiştir.

Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış.

Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır.

Maahâzâ, ebedî ömrün önündedir.

O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır.

Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok.

Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

Mesnevi-i Nuriye - 130

21 Eylül 2023 Perşembe

TESBİHAT( ZİKİR FİKİR ŞÜKÜR)

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   "Sübhanallah", "Elhamdülillah", "Allahu Ekber" bu üç mukaddes cümlenin faidelerini ve mahall-i istimallerini dinle:

   1- Kalbinde hayat bulunan bir insan kâinata, âleme bakarken idrakinden âciz bilhâssa şu boşlukta yapılan İlahî manevraları görmekle hayretler içinde kalır.

İşte bu gibi hayret ve dehşetengiz vaziyetleri ancak "Sübhanallah" cümlesinden nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.    2- Aynı o insan, gördüğü leziz nimetlerden duyduğu zevkleri izhar etmekle, "Hamd" unvanı altında in'amı nimette ve mün'imi in'amda görmekle idame-i nimet ve tezyid-i lezzet talebinde bulunarak "Elhamdülillah" cümlesiyle nimetler definesini bulan adam gibi nefes alıyor.

   3- Aynı o insan, mahlukat-ı acibe ve harekât-ı garibeden aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, "Allahu Ekber" demekle rahat bulur.

Yani, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür.

Onların halk ve tedbirleri kendisine ağır değildir.

Mesnevi-i Nuriye - 129

KABİR ALEMİ

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır.

Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azabdır.

Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar.

Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi?

Ve onlara gidip onları ziyaret etmeğe iştiyakın yok mudur?

Evet vakit yaklaştı.

Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır.

Yoksa onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir.

   Eğer İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî bugün Hindistan'da hayattadır diye ziyaretine bir davet vuku' bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim.

Binaenaleyh İncil'de "Ahmed", Tevrat'ta "Ahyed" Kur'anda "Muhammed" ismiyle müsemma, iki cihanın güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile muhat olarak sâkindir.

Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz?

Geri kalmak hatadır.

   Şu esasata dikkat lâzımdır: 

   1- Allah'a abd olana her şey müsahhardır.

Olmayana her şey düşmandır.

   2- Her şey kader ile takdir edilmiştir.

Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.

   3- Mülk Allah'ındır.

Sende emaneten duruyor.

O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek.

Sende kalırsa, meccanen zâil olur gider.

   4- Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur.

Sen zâilsin.

Dünya da zâildir.

Halkın dünyası da zâildir.

Kâinatın şu şekl-i hazırı da zâildir.

Bunlar sâniye ve dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.

   5- Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

Mesnevi-i Nuriye - 129

İNSANI MAHVEDEN ŞEY

 Eyyühel-Aziz!

   Masiyetin mahiyetinde, bilhâssa devam ederse, küfür tohumu vardır.

Çünki o masiyete devam eden, ülfet peyda eder.

Sonra ona âşık ve mübtela olur.

Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir.

Sonra o masiyetinin ikaba mûcib olmadığını temenniye başlar.

Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar.

En-nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü'l-ikabı inkâra sebeb olur.

   Ve keza masiyete terettüb eden hacaletten dolayı, o masiyetin masiyet olmadığını iddia etmekle, o masiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder.

Hattâ şiddet-i hacaletten yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder.

   Şayet yevm-i hesabı nefyeden edna bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder.

En-nihayet nedamet edip terketmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider.

-El'iyazü billah-

Mesnevi-i Nuriye - 126

18 Eylül 2023 Pazartesi

SİYASET CERYANLARI

 Sakın, sakın!

Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.

Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!

اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ ٭ وَ الْبُغْضُ فِى اللّٰهِ

düstur-u Rahmanî yerine, el'iyazü billah

اَلْحُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ الْبُغْضُ لِلسِّيَاسَةِ

düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlık ile zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin.

   Evet bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azab içinde bırakır.

Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azab çekiyor, perişandır.

Bilhâssa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev'-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev'-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azab çekiyor.

Çünki lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler.

Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki

اَلرَّاض۪ى بِالضَّرَرِ لَا يُنْظَرُ لَهُ

kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selbetmişler.

Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez.

Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler.

   Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır.

Kastamonu - 122

UYUYAN ÖLÜ MİSALİ

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuş idi, ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım, mealinde olan:

وَ عَيْن۪ى قَدْ نَامَتْ بِلَيْلِ شَب۪يبَت۪ى ٭ وَ لَمْ تَنْتَبِهْ اِلَّا بِصُبْحِ مَش۪يبِ

şiirin şümulüne dâhilim.

Çünki gençliğimde en yüksek bir intibah şâhikasına çıktığımı sanıyordum.

Şimdi anlıyorum ki, o intibah intibah değilmiş.

Ancak uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaret imiş.

Binaenaleyh medenîlerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-ü intibahları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabilesinden olsa gerektir.

   Onların misali, rü'yasında güya uyanıp, rü'yasını halka hikâye eden naim meselidir.

Halbuki rü'yasında onun o intibahı, uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir.

Böyle bir naim ölü gibidir.

Yarıbuçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?

   Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler!

Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın.

Çünki aramızdaki dere pek derindir.

Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz.

Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz.

Mesnevi-i Nuriye - 125

DÜNYAYA NASIL BAKALIM ?

  İ'lem Eyyühel-Aziz!


   Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terketmek lâzımdır:

   1- Dünyanın ömrü kısa olup, sür'atle zeval ve guruba gider.

Zevalin elemiyle, visalin lezzeti zeval buluyor.

   2- Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer.

Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.

   3- Seni intizar etmekte ve senin de sür'atle ona doğru gitmekte olduğun "kabir", dünyanın zînetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez.

Çünki dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.

   4- Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı muvazenedir.

Maahâzâ, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terketmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin.

Öyle ise, kayıdlı ve kelepçeli olarak sevkedilmezden evvel, Allah'ın davetine icabet et.

   Fesübhanallah, Cenab-ı Hakk'ın insanlara fazl u keremi o kadar büyüktür ki, insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder.

Eğer insan o malı temellük edip Allah'a satmazsa, büyük bir belaya düşer.

Çünki o malı uhdesine almış oluyor.

Halbuki, kudreti taahhüde kâfi gelmiyor.

Çünki arkasına alırsa, beli kırılır; eli ile tutarsa, kaçar, tutulmaz.

En-nihayet meccanen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır.

Mesnevi-i Nuriye - 125

17 Eylül 2023 Pazar

DUA VE NİYAZ

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Acz, nidanın madenidir.

İhtiyaç duanın menbaıdır.

   Feyâ Rabbî, yâ Hâlıkî, yâ Mâlikî!

Seni çağırmakta hüccetim hâcetimdir.

Sana yaptığım dualarda uddetim fâkatimdir.

Vesilem fıkdan-ı hile ve fakrımdır.

Hazinem aczimdir.

Re'sü'l-malım, emellerimdir.

Şefiim, Habibin (Aleyhissalâtü Vesselâm) ve rahmetindir.

Afveyle, mağfiret eyle ve merhamet eyle yâ Allah yâ Rahman yâ Rahîm!

Âmîn!

Mesnevi-i Nuriye - 106

ZAMAN CEMAAT ZAMANIDIR

    Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek.

Şu meclis-i âlînin şahsiyet-i maneviyesi, sahib olduğu kuvvet cihetiyle mana-yı saltanatı deruhde etmiştir.

Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti dahi vekaleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an'ane-i müstemirre ile günde lâekal beş defa dine muhtaç olan, şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hâcat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse; bilmecburiye mana-yı hilafeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek.

O manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek.

Halbuki meclis elinde bulunmayan ve meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asâya sebebiyet verecektir.

İnşikak-ı asâ ise,

وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا

âyetine zıddır.

Zaman cemaat zamanıdır.

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir.

Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifi deruhde edebilir.

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur.

Eğer fena olsa, pek çok fena olur.

Ferdin, iyiliği de fenalığı da mahduddur.

Cemaatin ise gayr-ı mahduddur.

Harice karşı kazandığınız iyiliği, dâhildeki fenalıkla bozmayınız.

Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıdlarınız ve hasımlarınız, İslâmın şeairini tahrib ediyorlar.

Öyle ise zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir.

Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır.

Şeairde tehavün, zaaf-ı milliyeti gösterir.

Zaaf ise düşmanı tevkif etmez, teşci' eder...

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ ٭ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

Mesnevi-i Nuriye - 101

15 Eylül 2023 Cuma

VESVESE ARI GİBİDİR

  İ'lem Eyyühel-Aziz!


   İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlahiyeye bakıp düşündüğü zaman, bilhâssa namaz ve ibadet esnasında, gerek şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis ve çirkin vesveseler, hatıralar, sinekler gibi kalbe, akla hücum ederler.

Bu gibi hevaî, vehmî ve çirkin şeylerin def'iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlub olur.

Ancak onları mağlub edip kaçırmak çaresi, müdafaayı terk edip onlar ile uğraşmamaktır.

Evet arılar ile uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar.

Onlara karışılmadığı takdirde, insanı terkeder, giderler.

Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i İlahiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur.

Evet pis bir menzilin deliklerinden semanın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz.

Ve fena bir tesir etmez.

{(Haşiye): O çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil.

Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir.

Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor.

Meselâ: Sen namazda, Kâ'be karşısında, huzur-u İlahîde âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedai-i efkâr seni tutup en uzak malayaniyat-ı rezileye sevkeder.

Meselâ: Âyinenin içindeki yılanın timsali ısırmaz.

Ateşin misali yakmaz.

Ve necasetin görünmesi âyineyi telvis etmez.}

Mesnevi-i Nuriye - 96

13 Eylül 2023 Çarşamba

DEMOKRATLAR UYANIN...!

 Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanlar önünü göremez oldu.Sağı mayın solu mayın,arkası tuzak önü tuzak.

Basiret bağlanmış,kalp gözü körelmiş herşeyi maddede aramanın sonucu akıl göze inmiş,maddi göž ise maneviyatta kör olduğu için iki adım öteyi göremez duruma gelmiştir.

Toplum fertlerden meydana geldiğine göre fertlerin körelmesi toplumun yanlış karar vermesine ve bu yanlıştan kolay kolay dönememesine sebep olmuştur.İşte siyaset mühendislerinin istediğide zaten budur.Önceden planlanan ortam kendiliğinden oluşmuş tuzak üstüne tuzak kuranlar avlanmaya millet ise bu gizli tuzaklara düşmeye devam etmektedir.Yalan ve menfeat üzere kurulmuş olan siyaset ve aldatma ile iş yapan siyasetçinin işi gayet kolaylaşmıştır.

Yıllarca mücadeleler sonucu elde edilen Hürriyet ve özgürlükler demokrasi ve hukukun üstünlüğü adalet sisteminin ve kanunların keyfileştirilmesi ile işlemez hale getirilerek yok edilmiştir.

Tüm bu işler yapılırken de hep saf insanlar kullanılmış malesef bu ülkenin esasını oluşturan büyük çoğunluk demokratlar kullanılmış onlar aldatılmıştır. Halâ da kullanılmaya kurulan tuzaklara düşürülmeye neyüdüğü belirsiz ittifaklarla

devam edilmektedir.

Bu sefer bu oyunu bozma sırası artık demokratlara düşer.Yıllarca demokratlara düşman olan ırkçılarla siyasal İslamcı neolibarellerin gizli tuzağı olan, "Cumhur ittifakı" ve AKMHP'nin oyununa gelmeyelim."Yeter söz milletin" deyip, demokrat yolumuzda kenetlenerek  devam edelim.

Allah Demokratlara uyanma ve özüne dönmeyi nasip etsin.

Rafet Özcan 

12 Eylül 2023 Salı

MUHABBET VE RIZIK

 Nokta 

   Cenab-ı Hakk'ın masivasına yapılan muhabbet iki çeşit olur.

Birisi, yukarıdan aşağıya nâzil olur.

Diğeri, aşağıdan yukarıya çıkar.

Şöyle ki:

   Bir insan en evvel muhabbetini Allah'a verirse, onun muhabbeti dolayısıyla Allah'ın sevdiği herşeyi sever ve mahlukata taksim ettiği muhabbeti, Allah'a olan muhabbetini tenkis değil, tezyid eder.

   İkinci kısım ise, en evvel esbabı sever ve bu muhabbetini Allah'ı sevmeğe vesile yapar.

Bu kısım muhabbet, topluluğunu muhafaza edemez, dağılır.

Ve bazan da kavî bir esbaba rast gelir.

Onun muhabbetini mana-yı ismiyle tamamen cezbeder, helâkete sebeb olur.

Şayet Allah'a vâsıl olsa da, vusulü nâkıs olur...

  Nükte 

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِى الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا

âyet-i kerimesiyle, rızk taahhüd altına alınmıştır.

Fakat, rızk dediğimiz iki kısımdır: Hakikî rızk, mecazî rızk.

Yani zarurî var, gayr-ı zarurî var.

   Âyetle taahhüd altına alınan, zarurî kısmıdır.

Evet hayatı koruyacak derecede gıda veriliyor.

Cisim ve bedenin semizliği ve za'fiyeti, rızkın çok ve az olduğuna bakmaz.

Denizin balıklarıyla karanın patlıcanları şahiddir.

Mecazî olan rızk ise, âyetin taahhüdü altında değildir.

Ancak sa'y ve kesbe bağlıdır.

Mesnevi-i Nuriye - 73

SEBEPLERE YAPIŞMAK

 Nokta 

   Arkadaş!

Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa, zillet ve hakarete sebeb olur.

Meselâ: Kelb, bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir.

Hattâ sadakat ve vefadarlığı darb-ı mesel olmuştur.

Bu güzel ahlâkına binaen, insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmağa lâyık iken, maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necisü'l-ayn addedilmiştir.

   Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı halde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler.

Bunun esbabı ise, kelbde hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zahiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki, Mün'im-i Hakikî'den bütün bütün gafletine sebeb olur.

Binaenaleyh vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakikî'den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tahir olsun.

Çünki hükümler, hadler günahları afveder.

Ve beyne'n-nâs tahkir darbesini, gaflete keffaret olarak yemiştir.    Öteki hayvanlar ise, vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar.

Meselâ: Kedi seni sever, tazarru' eder, senden ihsanı alıncaya kadar.

İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki, sanki aranızda muarefe yokmuş ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur.

Ancak Mün'im-i Hakikî'ye şükran hisleri vardır.

Çünki fıtratları Sâni'i bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar.

Şuur olsun olmasın...

   Evet kedinin "mır-mır"ları "Yâ Rahîm!

Yâ Rahîm!

Yâ Rahîm"dir.

Mesnevi-i Nuriye - 71

11 Eylül 2023 Pazartesi

‘BENİ ANLAMIYORLAR!’

 “Beni anlamıyorlar yahut anlamak istemiyorlar” diyor Hz. Üstad. Peki.. Onu anlamayanlar kimler? Onu hiç okumayanlar mı.. yoksa her gün okuduğu halde anlamayanlar mı?

Onu hiç okumayanlar, zaten anlamaz ve anlamak gibi bir derdi de olmaz.

Eserleri hergün okuduğu halde anlamayanlara ya da anlamak istemeyenlere gelince işte esas tehlike budur.Çünkü bunlar ya bakar kör, ya da Allah muhafaza basiret gözleri bağlanmış gafillerdir.Bu güruh ya görmek istedikleri gibi bakar ya da anlamak istedikleri gibi anlamaya çalışırlar.

Ahirzamanın en büyük fitnelerinden olan Deccal ve süfyanın tuzağından birisi de aldatmayla iş yapmalarıdır.Aldanan bu safderunlar aldatıldıklarının ne zaman farkına varacaklar aceba? Yoksa narkoz almış hasta gibi haşir sabahı mı uyancaklar.

Kurt gövdenin içine girmiş haberleri bile yok. Süfyanizme hayır dua okumak şuurlu bir müslümanın yapacağı iş midir?

Yanlış anlayanlar,ya da Türlü türlü tevillerle Deccalizme taraf olan ve ‘gerçeği inciten papağanlar’dan olmamak için gelin hep birlikte Kur'an, sünnet ve Risale-i Nurlara sarılalım.Meşveret ve şuralarda alınan kararlara uyarak, cemaat şuuru ile hareket edelim.Yoksa hem kendimize hem de tüm cemeat mensubu kişilere zarar vermiş oluruz.Bu davranışın cezasını ise dünyada zulme taraftar olmakla zalimlerin zulmüne taraftar olarak başımıza musibet ve belaların yağmasına zemin hazırlamış oluruz. .Bunun cezasını ise hem bu dünyada hem de ahırette çekeriz.Hepimiz biliyoruz ki, "zulme rıza zulüm, küfre rıza küfürdür."


Allah'ım,bizleri hakkı hak bilip, hakta sabit kalanlardan eyle.Amin.

Rafet Özcan

9 Eylül 2023 Cumartesi

YILDIZNAME

 YILDIZLARI KONUŞTURAN BİR YILDIZNAME 

   Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine

   Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.

   Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

   "Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i Sultanına

   Birer bürhan-ı nur-efşanız vücud-u Sâni'a

   Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.

   Şu zeminin yüzünü yaldızlayan

   Nâzenin mu'cizatı çün melek seyranına.

   Bu semanın arza bakan, cennete dikkat eden

   Binler müdakkik gözleriz biz

{(Haşiye): Yani Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu'cizat-ı kudret teşhir edildiğinden; semavat âlemindeki melaikeler o mu'cizatı, o hârikaları temaşa ettikleri gibi, ecram-ı semaviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melaikeler gibi zemin yüzündeki nâzenin masnuatı gördükçe Cennet âlemine bakıyorlar.

O muvakkat hârikaları bâki bir surette Cennet'te dahi müşahede ediyorlar gibi bir zemine, bir Cennet'e bakıyorlar.

Yani o iki âleme nezaretleri var demektir.}    Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına

   Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.

   Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyane,

   Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.

   Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in birer mu'cize-i kudret, birer hârika-i san'at-ı hâlıkane,

   Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.

   Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.

   Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.

   Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız.

Müsebbihiz, zikrederiz abîdane.

   Kehkeşanın halka-i kübrasına mensub birer meczublarız biz." dediklerini hayalen dinledim.

Sözler - 228

7 Eylül 2023 Perşembe

DAR DAİRE VE ENANİYET

    İşte eğer insan, enaniyetine istinad edip hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i hayal ederek derd-i maişet içinde muvakkat bazı lezzetler için çalışsa, gayet dar bir daire içinde boğulur gider.

Ona verilen bütün cihazat ve âlât ve letaif, ondan şikayet ederek haşirde onun aleyhinde şehadet edeceklerdir ve davacı olacaklardır.

Eğer kendini misafir bilse, misafir olduğu Zât-ı Kerim'in izni dairesinde sermaye-i ömrünü sarfetse, öyle geniş bir daire içinde uzun bir hayat-ı ebediye için güzel çalışır ve teneffüs edip istirahat eder.

Sonra, a'lâ-yı illiyyîne kadar gidebilir.

Hem de bu insana verilen bütün cihazat ve âlât, ondan memnun olarak âhirette lehinde şehadet ederler.

   Evet insana verilen bütün cihazat-ı acibe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil; belki, pek ehemmiyetli bir hayat-ı bâkiye için verilmişler.

Çünki insanı hayvana nisbet etsek görüyoruz ki: İnsan, cihazat ve âlât itibariyle çok zengindir.

Yüz derece hayvandan daha ziyadedir.

Hayat-ı dünyeviye lezzetinde ve hayvanî yaşayışında yüz derece aşağı düşer.

Çünki her gördüğü lezzetinde, bir elem izi vardır.

Geçmiş zamanın elemleri ve gelecek zamanın korkuları ve herbir lezzetin dahi elem-i zevali, onun zevklerini bozuyor ve lezzetinde bir iz bırakıyor.

Fakat hayvan öyle değil.

Elemsiz bir lezzet alır, kedersiz bir zevk eder.

Ne geçmiş zamanın elemleri onu incitir, ne de gelecek zamanın korkuları onu ürkütür.

Rahatla yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder.

   Demek ahsen-i takvim suretinde yaratılan insan, hayat-ı dünyeviyeye hasr-ı fikr etse; yüz derece sermayece hayvandan yüksek olduğu halde, yüz derece serçe kuşu gibi bir hayvandan aşağı düşer.

Sözler - 323

6 Eylül 2023 Çarşamba

HUSUSİ DÜNYAMIZ

  İkinci Hakikat: 

   Ey nefs-i emmare, kat'iyyen bil ki, senin hususî ama pek geniş bir dünyan vardır ki; âmâl, ümid, taallukat, ihtiyacat üzerine bina edilmiştir.

En büyük temel taşı ve tek direği, senin vücudun ve senin hayatındır.

Halbuki o direk kurtludur.

O temel taşı da çürüktür.

Hülâsa, esastan fasid ve zayıftır.

Daima harab olmağa hazırdır.

   Evet bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil.. ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir.

Âni olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun.

Bak zaman-ı mazi senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır.

Bugün sen iki kabrin arasındasın; artık sen bilirsin!...

Mesnevi-i Nuriye - 67

3 Eylül 2023 Pazar

NİYET ÖNEMLİ

 İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Hayrat ve hasenatın hayatı niyet iledir.

Fesadı da ucub, riya ve gösteriş iledir.

Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzât hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıta' bulur.

   Nasılki amellerin hayatı niyet iledir.

Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür.

Meselâ: Tevazua niyet onu ifsad eder, tekebbüre niyet onu izale eder, feraha niyet onu uçurur, gam ve kedere niyet onu tahfif eder.

Ve hâkeza kıyas et.


   İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Kâinat bir şeceredir.

Anasır onun dallarıdır.

Nebatat yapraklarıdır.

Hayvanat onun çiçekleridir.

İnsanlar onun semereleridir.

Bu semerelerden en ziyadar, nurlu, ahsen, ekrem, eşref, eltaf Seyyidü'l-Enbiya Ve'l-Mürselîn, İmamü'l-Müttakin, Habib-i Rabbü'l-Âlemîn Hazret-i Muhammed'dir.

Mesnevi-i Nuriye - 201

İNSAN MEMUR GİBİ ÜCRETİNİ PEŞİN ALMIŞTIR

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Ubudiyet, sebkat eden nimetin neticesi ve onun fiatıdır.

Gelecek bir nimetin mükâfat mukaddemesi ve vesilesi değildir.

Meselâ: İnsanın en güzel bir surette yaratılışı, ubudiyeti iktiza eden sâbık bir nimet olduğu ve sonra da, imanın i'tasıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiyeti iktiza eden sâbık nimetlerdir.

Evet nasılki midenin i'tasıyla bütün mat'umat i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor; hayatın i'tasıyla da, âlem-i şehadet müştemil bulunduğu nimetler ile beraber i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor.

   Ve keza nefs-i insanînin i'tasıyla, bu mide için mülk ve melekût âlemleri nimetler sofrası gibi kılınmıştır.

Kezalik imanın i'tasıyla, mezkûr sofralar ile beraber, esma-i hüsnada iddihar edilen defineleri de sofra olarak verilmiş oluyor.

Bu gibi ücretleri peşin aldıktan sonra, devam ile hizmete mülazım olmak lâzımdır.

Hizmet ve amelden sonra verilen nimetler mahza onun fazlındandır.

Mesnevi-i Nuriye - 209

2 Eylül 2023 Cumartesi

DÜNYAYA KALBİNİ BAĞLAMA

 İ'lem eyyühe'l-aziz!

Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lâzımdır:

   1- Dünyanın ömrü kısa olup süratle zeval ve gurûba gider.

Zevalin elemiyle, visalin lezzeti zeval buluyor.

   2- Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer.

Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.

   3- Seni intizar etmekte ve senin de süratle ona doğru gitmekte olduğun kabir, dünyanın ziynetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez.

Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.

   4- Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı muvazenedir.

Maahâzâ Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki senelerce dostlarınla beraber rahat edesin.

Öyle ise kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel, Allah'ın davetine icabet et.    Fesübhanallah, Cenab-ı Hakk'ın insanlara fazl u keremi o kadar büyüktür ki insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder.

Eğer insan o malı temellük edip Allah'a satmazsa büyük bir belaya düşer.

Çünkü o malı uhdesine almış oluyor.

Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor.

Çünkü arkasına alırsa beli kırılır; eli ile tutarsa kaçar, tutulmaz.

En-nihayet meccanen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır.

Mesnevi - 125

ALLAH BİZE YAKIN BİZ ONDAN UZAĞIZ

 İ'lem eyyühe'l-aziz!

Sübhanallah ve Elhamdülillah cümleleri, Cenab-ı Hakk'ı celal ve cemal sıfatlarıyla zımnen tavsif ediyorlar.

Celal sıfatını tazammun eden "Sübhanallah" abdin ve mahlukun Allah'tan baîd olduklarına nâzırdır.

Cemal sıfatını içine alan "Elhamdülillah" Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle abde ve mahlukata karib olduğuna işarettir.

   Mesela biri kurb, diğeri bu'd olmak üzere bize nâzır şemsin iki ciheti vardır.

Kurb cihetiyle hararet ve ziyayı veriyor.

Bu'd cihetiyle insanların mazarratlarından tahir ve safi kalıyor.

Bu itibarla insan şemse karşı yalnız kabil olabilir, fâil ve müessir olamaz.

   Kezalik -bilâ-teşbih- Cenab-ı Hak rahmetiyle bize karib olduğu cihetle ona hamdediyoruz.

Biz ondan uzak olduğumuz cihetle onu tesbih ediyoruz.

Binaenaleyh rahmetiyle kurbüne bakarken hamdet.

Ondan baîd olduğuna bakarken tesbih et.

Fakat her iki makamı karıştırma ve her iki nazarı birleştirme ki hak ve istikamet mültebis olmasın.

Lâkin iltibas ve mezc olmadığı takdirde, her iki makamı ve her iki nazarı hem tebdil hem cem'edebilirsin.

Evet "Sübhanallahi ve bihamdihî" her iki makamı cem'eden bir cümledir.

Mesnevi - 125