Cenâb-ı Allah dünyada da, cennette de bizim için envâ-i çeşit nimetler yaratmış ve ikram etmiştir. Cennet meyvelerini dünyadayken fizikî olarak elde etme imkânı yoktur. Dünya nimetleri dünyada, cennet nimetleri de cennette yenir.
Ne var ki, dünya nimetleri cennet nimetlerinin bir numunesidir. Yani özeti ve fihristesidir. Bu açıdan, dünya nimetlerini şükretmek şartıyla yemek, bir bakıma cennet nimetlerinden yemek demektir. Çünkü asılları cennettedir. Burada tattırmak ve Cennetteki asıllarına işaret etmek üzere Cennetten geliyorlar. Kur’ân, cennet nimetlerinden yiyenlerin şöyle konuştuklarını haber veriyor: “Cennetlerden bir meyve yedikleri zaman, ‘Bu bundan önce yediğimiz meyvedir’ derler.”1 Bediüzzaman Hazretlerine göre mü’minlerin bundan önce yedikleri ve cennet nimetlerine benzettikleri nimetler dünya nimetleridir. Yani Cennetin meyveleri birbirine benzediği gibi, dünya meyvelerine de benzerler. Fakat tatları farklıdır.2
Keza, Bediüzzaman Hazretleri duâsında, “Burada tattırdığın leziz nimetleri orada yedir” diyor. Ve dünyada tattığımız meyvelerin yüksek asıllarının Cennette bulunduğunu bildiriyor.3
Bu, bu sözün bir açısı…
AHİRET MEYVELERİNİ DÜNYADA İSTEMEK, ONLARI TELEF ETMEK DEMEKTİR
Bu sözün mecaz olarak kullanıldığı bir açısı da var ve örfen bu açıyla biliniyor.
Bu söz örfte, görünüşte ifade ettiği hakiki mananın dışındaki bir manayı göstermek için, yani mecazi olarak kullanılmıştır. Yani, bu sözle, din hizmetlerinden dünyevî bir makam ve mevki elde etmek kastı anlatılmak istenmiştir. Ki, bu şekliyle bu söz, bir tehlikeye karşı uyarı niteliği taşıyor.
Çünkü, ibadetlerin ve dinî hizmetlerin meyvesini dünyada istemek, yani bu hizmetler yoluyla dünyevî makam, mevki, şan, şeref, rütbe, şöhret, itibar, keşif, kerâmet…vs. gibi sonuçlar elde etmeyi dilemek veya böyle sonuçları din hizmetine hedef olarak görmek, ahirette eli boş kalmak demektir.
Oysa dine hizmet etmek bir ibadettir ve meyvesi ahirette vaad edilmiştir. Yani ahirette koparılacaktır. Ahiretteki meyveleri dünyada yemek istemek, bakî ve tükenmeyen meyveleri, fani ve tükenecek şekilde imha etmek, yani telef etmek demektir. Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, paha biçilmeyen elması, kırılgan cam değerine düşürmek demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder