30 Mart 2020 Pazartesi

BU ZOR GÜNLER DE GEÇER

Bir eksiklik veya bir hüzün var.
İhtiyar çiftçi ilk kez güneşli bir bahar günü evinden çıkamıyor mesela.
İnsanlar akşam işten yorgun döndükleri köy kahvesinde iki yudum çay da içemiyor.
Komşular bir birlerine oturmaya bile gidemiyor.
İnsanlar dargın gibi.
Öğrenciler niye okulda değil?
Bu Kabe niye boş, camileri kim kapattı?

Hüzün bulutları sarmış yurdumun dağlarını.
Sekseni biraz geçmiş Mehmet amca pencereden, “Biz darbeler ve savaşlar gördük ama böylesini hiç görmemiştik. Menderes’in idamını, Kıbrıs Savaşını, Seksen Darbesini gördük. AİDS salgınını, domuz gribini ve daha neler neler gördük ama hiç böylesini görmedik. Sâhi Rafet hoca, söyle Allah aşkına bu sefer ne oluyor? diye bana soruyor.
Ah Mehmet amca ah!
Söylediklerinin bir kısmına ben de şahit oldum, ama böylesini ne gördüm ne duydum.
Gerçekten korku filmi gibi! Bazen inanamıyor insan yaşadıklarımızın gerçek olduğuna.
Ne Müslümanların bayramları, ne Hıristiyanların noeli, ne Budistlerin veya Hinduların tapınakları yedi buçuk milyar nüfuslu insanlık ailesini tek bir konu üzerine konuşmaya ve kafa yormaya bu kadar mecbur etmemişti.
Muhtemelen şimdi aynı derdin defi için tüm din mensupları kendi inançları doğrultusunda ve kendi tanrılarına yalvarıyor.
Bilmiyorum, bu daha önce yaşanan bir şey midir?
Belki de dinin, milliyetin, ideolojinin ve diğer ayırıcı amillerin esiri olmuş insana tüm bunların üstünde var olan başka değerlerin olabileceğini öğretir bu virüs.
Küçük derelerde panikleyen insana büyük girdaplar karşısında çaresiz kalacağını öğretir bu küçücük canlı!
Ey tabiata meydan okumaya kalkan vicdansız!
Ey ekolojik sistemi bozup azan kifayetsiz!
Ey Yaratanın tahtına göz diken hatsiz!
Ey kendi ürettiği teknolojiye tapmaya kalkan vefasız!
Ya kendine gelirsin ya da gidersin! dercesine meydan okuyor bize.
……….
Evlerimizdeyiz artık.
Fil Suresi’ni okuyoruz yaşadığımız tefsiriyle birlikte. Küçücük kuşların kibir abidesi Fil Ordusu’nu ne hale getirdiğini daha yoğun hissediyoruz şimdi.
Ashabı Kehf’i düşünüyoruz. İnançsızlık virüsünden kaçıp mağaranın içinde hürriyeti yudumlayan Yedi Genci.
“Bu dert gelip beni buldu, ama sen merhametlilerin en merhametlisisin” diyen Eyyüp Nebi’yi de hatırlayıp gündemimize alıyoruz artık.
Bu günler de geçecek. Tekrar dışarıya çıkacağız. O gün geldiğinde bir birimizin göz bebeklerine bakalım. Bir birimiz için ne kadar değerli olduğumuzu artık unutmayalım.
Unutmayalım! Hayat dostluk için uzun, düşmanlık için kısa.

25 Mart 2020 Çarşamba

BİSMİLLAH HER HAYRIN BAŞIDIR

Birinci Söz
   Bismillah her hayrın başıdır.
Biz dahi başta ona başlarız.
Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır.
   Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle.
Şöyle ki:
   Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin, tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcatını tedarik edebilsin.
Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.    İşte böyle bir seyahat için iki adam sahraya çıkıp gidiyorlar.
Onlardan birisi mütevazi idi, diğeri mağrur.
Mütevazii, bir reisin ismini aldı.
Mağrur, almadı.
Alanı, her yerde selâmetle gezdi.
Bir kàtıu't-tarîke rast gelse der: "Ben, filan reisin ismiyle gezerim." Şakî def'olur, ilişemez.
Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür.
Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki tarif edilmez.
Daima titrer, daima dilencilik ederdi.
Hem zelil hem rezil oldu.
   İşte ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın.
Şu dünya ise bir çöldür.
Aczin ve fakrın hadsizdir.
Düşmanın, hâcatın nihayetsizdir.
Madem öyledir, şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al.
Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın.
   Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.
   Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki askere kaydolur, devlet namına hareket eder.
Hiçbir kimseden pervası kalmaz.
Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.

(Birinci Söz)

HERŞEY BİSMİLLAH DER

   Başta demiştik: Bütün mevcudat, lisan-ı hal ile Bismillah der.
Öyle mi?
   Evet, nasıl ki görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı.
Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor.
Belki o, bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
   Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder ki zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar.
   Demek her bir ağaç, Bismillah der.
Hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
   Her bir bostan, Bismillah der.
Matbaha-i kudretten bir kazan olur ki çeşit çeşit, pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
   Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der.
Rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur.
Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.    Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der.
Sert olan taş ve toprağı deler, geçer.
Allah namına, Rahman namına der, her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi o sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i suhuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor.
Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki:
   En güvendiğin salabet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Musa (as) gibi  ﻓَﻘُﻠْﻨَﺎ ﺍﺿْﺮِﺏْ ﺑِﻌَﺼَﺎﻙَ ﺍﻟْﺤَﺠَﺮَemrine imtisal ederek taşları şakkeder.
Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer aza-yı İbrahim (as) gibi ateş saçan hararete karşı  ﻳَﺎ ﻧَﺎﺭُ ﻛُﻮﻧِﻰ ﺑَﺮْﺩًﺍ ﻭَ ﺳَﻠﺎَﻣًﺎâyetini okuyorlar.
   Madem her şey manen Bismillah der.
Allah namına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar.
Biz dahi Bismillah demeliyiz.
Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız.
Öyle ise Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.
   Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz.
Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiyat istiyor?
   Elcevap: Evet, o Mün'im-i Hakiki, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir.
Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.
   Başta Bismillah zikirdir.
   Âhirde Elhamdülillah şükürdür.
   Ortada, bu kıymettar hârika-i sanat olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise öyle de zahirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakiki'yi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
   Ey nefis, böyle ebleh olmamak istersen Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle.
Vesselâm.

(Birinci Söz)
Sözler[Y] - 6

VELİLERE MEKTUP


Prof.Dr.Necati Cemaloğlu

Çocuk büyütmek ile çocuk yetiştirmek arasındaki fark, çocuk toplum içerisine girdiği zaman anlaşılır. Genel olarak çocuklar, yaşadıklarını yansıtırlar. Yalan söylemeyi, iki yüzlü olmayı, kavga etmeyi, tembelliği ve verdikleri sözü tutmamayı ailede öğrenirler. Çocuklar, bunların aksine dürüst olmayı, ilkeli yaşamayı, çalışkanlığı, erdemi ve savaşçı olmayı da ailede öğrenir. Kısacası, çocuklar, ailede yaşadıkları olaylarla değer sistemlerini, kişilik ve karakter özelliklerini yapılandırmaya çalışırlar. Bu süreçte değişmeyen tek şey, eğitim adına ne öğretilirse öğretilsin, çocuklar kulaklarıyla değil, gözleriyle eğitildiği gerçeğidir.

Çocuk, anne-babanın varlığını hissetmeli, fakat anne-babaya güvenip asla eylemde bulunmamayı öğrenmelidir. Bu konuda yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Tanıdığım bir ailenin 40 yaşına gelen oğlu, kredi kartı borcu yüzünden aileyi zor durumda bırakmıştı. Emekli olan anne-baba çocuklarının kredi borcunu güç bela ödemişlerdi. Bu süreçte çok üzülen anne-baba, çocuklarıyla konuşmamı istediler. Onları kıramadım. Olumsuz davranışı ve sonuçlarını ailenin evladı ile paylaştım. Bu süreçte beklenmeyen bir durumla karşılaştım. Ailenin oğlu, bana: Anne benim, babam benim. öderlerse biricik oğullarının kredi borcunu ödüyorlar. Size ne oluyor? Diye bana sordu. Ben cevap vermedim. Aramızda geçen konuşmayı, anne-babaya açtım ve nerede hata yaptıklarını sordum. Anne: Oğlumuz çekirdek yerdi, kabuklarını biz toplardık. Tuvalete gider, sifona basmaz, biz biz sifona basardık. Hep arkasından topladık ve yaptığı olumsuz şeylerin faturasını ödemedi, dediler. Bu evlat, 40 yaşına geldiği halde, halen daha yaşamıyla ilgili en ufak bir sorumluluk almamaya devam ediyordu.

ÇOCUKLARA ÖRNEK OLALIM

Çocuklarınıza nasihat etmeyin, yaşantı sunun. Çocuklarınıza nasihat ettikçe tepki ile karşılaşırsınız. Çocuklar, nasihat almaktan hoşlanmazlar. Özelliklede toplum içerisinde yapılan nasihatler, kendileri açısından itici gelir. Onlara bol miktarda yaşantı sunun. Bu yaşantılar; örnek olaylar, anektotlar, gazete, tv haberleri ve öyküler olabilir. Yapılandırmacı anlayışla, çıkarımda bulunmalarını sağlayınız.
Çocuklarınıza hayır demeyi öğretin. Hayır demeyi, öncelikle çocuklarınıza siz gösterin. Çocuk, hayatında her istediğini elde edemeyeceğini, her istenen talebi karşılayamayacağını, özgürlüğünü ve kişisel alanını korumak için hayır demesi gerektiğini öğrenmesi gerekir.
Çocuklarınızın duygusal zekâsını geliştirin. Çocuklarınızın IQ’suna yaptığınız yatırım kadar EQ’suna yatırım yapmazsanız, gelecekte çok iyi bilen ancak, robot gibi olan, empatik düşünemeyen, duygularını, öfkesini kontrol edemeyen çocuklar yetiştirmiş olursunuz.

Sonuç olarak, çocuklarınız ailede, sokakta, sosyal çevrede ve okulda eğitilir ve hayata hazırlanır. Ailede verilen eğitim ne kadar güçlü olursa, sağlam bir kişilik ve karakter ortaya çıkar. İd, ne kadar etkilerse etkilesin, ego ve süperego kontrol mekanizmalarını geliştirir. Çocuğunuz etkilenen değil, etkileyen, vagon değil, lokomotif olur. Onlara zaman ayırın. Aksi taktirde, zaman çocuklarınızı sizden ayırır.

HER CİNS FARKLIDIR

Çocuklarınızın cinsellikle ilgili sorularını cevaplayın. Onlara gerçek dışı olaylar anlatıp, örnekler vermeyin. Çocuklarınıza biyoloji bilginizi de kullanarak, cinsellikle ilgili merak ettikleri soruları cevaplayın. Unutmayınız ki, çocuklarınıza siz sağlıklı cinsel bilgi vermezseniz, onlar kontrolsüz bir şekilde öğrenmeye çalışabilir.

Çocuklarınızın hedonist olmasını engelleyin. Çocuklar hazza odaklaşmaya başladıkça, her istediklerini elde ettikçe, doyumsuz olurlar. Çocuklarınızın kendilerine sınır koymaya, küçük şeylerle de mutlu olmaya, kendilerini kontrol etmeye alıştırmanız gerekir.

ÖRNEK DAVRANIŞLAR

Çocuklarınızın hatalarını genellemeyin. İyi ya da kötü olan çocuğunuz değil, davranışlarıdır. Çocuğunuzun davranışlarını analiz ederken, kişiliklerini değil, olumsuz davranışlarını tanımlayın. Olumsuz davranışlarını analiz etmelerini, nedenlerini ve sonuçlarını irdelemelerini sağlayın.
Çocuklarınızı anlamaya çalışın, dinleyin. Çocuklarınızı dinlerken yorum yapmayın. Onların anlattıkları mesajları doğru anladığınızla ilgili dönütler verin. Kendinizden örnekler vererek, çocuklarınızı ezmeye çalışmayın.

Çocuklarınızın içten denetimli olmalarını sağlayın. Çocuklarınızın içten ya da dıştan denetimli olmasına neden olan faktörler, ailelerden kaynaklanır. Çocuğunuz kolunu masaya çarptığında, masayı dövüyorsanız, çocuğunuzu dıştan denetimli yaparsınız. Çocuğunuz, kolunu masaya çarptığında; dikkatsiz olduğu için çarptığını, dikkat etseydi bu sorunu yaşamayacağını düşünmesini sağlamak, içten denetimli olmasında etkili bir yöntemdir.

Çocuklarınızı kalıplanmış değil, gelişmiş insan olarak yetiştirin. Çocuklarınızın özü ile bilinç düzeyi arasındaki ilişki düzeyi arttıkça, gelişmiş insan, azaldıkça kalıplanmış insan tipi ortaya çıkar. Gelişmiş insan tipine sahip olan çocukların otokontrolleri daha fazla olur. Kalıplanmış çocuklar, dış dünya, toplum ve otoritenin baskısı altında tepki verir.

ÖDÜL VE CEZA

Çocuklarınızı ödül-ceza ile yetiştirmeyin. Ödül algoritmik işlerde etkili olurken, öğrenmeye ve yaratıcı zekâya dayalı işlerde aynı etkiye sahip değildir. Ödül, çocuğunuzun öğrenme sürecini vazifeye dönüştürür. Oysa öğrenme süreci, oyun olarak algılandığı zaman çocuğunuzun başarısı artar. Saatlerce bilgisayarda oynayan bir çocuk, 20 dakikalık bir ödevi bilgisayarda yaparken sıkılıyorsa, vazife olarak algılamış demektir. Ceza, geçici bir etkiye sahip gibi görünse de, çocuklarda etik sorunlar yaratabilir.
Kranosları, kariosa dönüştürün. Kranos saatteki zaman dilimi, karios ise, hissedilen zaman dilimidir. Çocuklarınızla uzun süre konuşmak, uzun zaman harcamak etkili değildir. Önemli olan süresi kısa da olsa, kariosu, yani paylaşılan zaman dilimini, etkili zaman dilimini artırmak gerekir.
Çocuklarınızı rekabet ettirmeyin. Rekabetin, kazananı ve kaybedeni vardır. 30 kişilik bir sınıfta, 1., 2. ve 3. varsa, 27 öğrenci de kaybedenler kümesinde yer alır. 3 kazananın 27 kaybedenin olduğu bir süreçte, başarıdan söz edilemez. Bu sebeple, çocuklarınızı başkalarıyla rekabet ettirmeyin. Çocuklarınızın özyeterliklerini geliştirmesini ve kendilerine hedef koyarak, hedefe odaklaşmalarını sağlamak gerekir.

ÇOCUKLARIN BAŞARISIZLIKLARI

Çocuklarınıza öğrenilmiş çaresizlik yaratmayın. Çocuklarınız, öğrenilmiş çaresizlik yaşayabilir. Öğrenilmiş çaresizlik ailede başlar, çevrede gelişir ve okulda da pekişir. Bir bilişsel öğeyi öğrenme, bir psikomotor davranışı yapamayacağını kendisine kabul ettiren her çocuk, öğrenilmiş çaresizlik yaşar. Akademik başarı düşer ve disiplin dışı davranışlar görülmeye başlar. Çocukların başarısızlıklarını abartmayın. Nedenlerini öğrenmeye çalışın. Önkoşullu öğrenmeleri kontrol edin. Ayrıca, çocuğunuzun gelişimi ile öğrenme arasındaki pozitif yönlü ilişkiyi göz önünde tutun.

Önkoşullu sevgiyi yok edin. Anne-babalar, çocuklarına genellikle şu sözleri sıklıkla söylerler. Seni çok seviyoruz. Çünkü sen çok akıllısın. Çünkü, sen çok çalışkansın. Çünkü, sen çok başarılısın… Bu sözlerle, çocuğa şu mesajı da vermiş olurlar. Seni sevmek için bu gerekçeler olmasa, sevgimizde olmaz aslında… Çocuk, derste başarısız olduğunda sevgiyi ve ilgiyi yitireceğini düşünür. Bu tür konuşmalar yerine çocuğa önkoşulsuz sevgi mesajları vermek yerinde olur. Seni seviyoruz. Seni her halinle, herşeyinle seviyoruz. Hayatımıza pek çok renk girdi ve en güzel renk sensin. İyi ki varsın…
Çocuğunuza güvenin. Eğer sorunlu çocuk yetiştirmek istiyorsanız, ona güvenmediğinizi sık sık söyleyin ve onun yaptığı herşeyi kontrol edin ve denetleyin. Sorunlu çocuk yetiştirmenin yolu, onlara güvenmediğini göstermek ve onlara bu gerçeği kabul ettirmektir. Onlara yalan söyleme yerine, doğruyu söyle, demek en iyi iletişim biçimidir.

AİLEDE TUTARLILIK ESASTIR

Tutarlı olun. Eşler, bir olay karşısında tutarlı davranmalıdır. Matematik dersinden başarısız olan bir çocukla ilgili olarak odamı ziyarete gelen anne-babayla sohbet ettik. Daha sonra, sorunun ne olduğunu sordum. Baba: Çocuğumuzda matematik dersine karşı bir önyargı var. Özel ders aldırmamıza rağmen, çocuk sınavlarda 10 ya da 20’den daha fazla not alamıyor. Dedi. Nedenlerini sorduğumda, baba: Bizde anlayamadık, sizden yardım almaya geldik. Cevabını verdi. Bu konuşmaları sessizce dinleyen anne: Hocam, ben kocamın ortaokul ve lise karnesini gördüm. Derslerinin hepsi zayıf. Matematik ise en zayıf olan dersi. Muhtemelen çocuk buna çekti. Dedi. O andan itibaren karşılıklı suçlamalar ve kavga başladı. Sonra odamı terkedip gittiler. Sonra ne oldu, bilmiyorum. Çocuklarının matematik başarısızlığı için danışmaya gelen, sonra da birbirinin genetik özelliklerine saldıran bu ailenin, tutarsız davranışları arasında yetişen çocuğun yaşayabileceği travmayı düşünmek dahi istemiyorum.

HER ÇOCUK FARKLIDIR

Çocuklara sınırlarını öğretin. Çocukların en fazla kazanması gereken kuralların başında sınırlar vardır. Çocuk, kendi sınırlarını ve başkalarının sınırını, kendi özgürlüklerini ve başkalarının özgürlüklerini ailede öğrenmiş olması gerekir. Toplum içerisinde uyulması gereken kuralları ve nedenlerini, bu kuralların gerekçelerini, olası sonuçlarını öğrenmesi, sosyalleşmesi açısından da önemlidir.
Açıkgöz çocuk yetiştirmeyin. Kültürümüzde açıkgöz olmak, açıkgöz davranmak, onaylanan ve kabul gören bir davranıştır. Açıkgöz kavramı; uyanık davranarak çıkar sağlayan, imkânlardan kurnazca yararlanmasını bilen, cingöz, uyanık, kurnaz kimse şeklinde tanımlanmaktadır. Çocuklarımızı açıkgöz yetiştirdiğimizde, toplumda sorunlu bir insan da yetiştirmiş oluruz. Bu sebeple, çocuklarımızın açıkgöz davranışlarını onaylamak yerine, kişi haklarını empatik düşünmeyi, sorun çözmeyi, kişisel hak ve sorumluluklarını bilmeyi, öğretmemiz gerekir.

Çocuklarınızı kıyaslamayın. Çocukları, diğer çocuklarla kıyaslamak, geleceğin sorunlu bireylerini yetiştirmek demektir. Çocukları kıyaslamak yerine, bireysel farklılıkları ve özyeterliklerinin farkına varan, güçlü yönlerini daha güçlendiren, zayıf yönlerini geliştirmeye çalışan, fırsatlardan faydalanmasını bilen, engelleri aşmada bilgi ve enerji sahibi olan çocuklar yetiştirmek önemlidir. Sürekli kıyaslanan çocuklar, kendilerini değersiz ve önemsiz olarak algılamaya başladıklarında, pek çok sorunda ortaya çıkmaya başlar.

DEMOKRATİK AİLE

Demokratik aile olun.
 Aileler; mükemmeliyetçi, otoriter, tutarsız ya da demokratik aile profilinde davranış sergiler. Mükemmeliyetçi aileler, sıfır hata çocuk yetiştirmeye çalışırken, sorunlu bir çocuğu topluma kazandırırlar. Tutarsız aile, tutarsız davranışları ile iyiyi, kötüden, doğruyu eğriden ayırt edemeyen bir çocuk yetiştirmiş olur. Otoriter aileler, kaygılı, korkak, çekingen ve özgüveni gelişemeyen bir çocukla başetmek zorunda kalabilir.

 En uygunu demokratik ailedir. 
Demokratik ailelerde yetişen çocuklar, korku kültürü ile yetişmediklerinden dolayı, herşeyi konuşup tartışabilirler. Açık yüreklilikle sorunlarını anlatıp, aile bireylerinden destek alabilirler. Kuralları içselleştirdikleri için, kalıplanmış insan davranışı sergilemezler.

Çocuklarınıza rol model olun.
 Ailelerin, en çok şikâyet ettikleri konuların başında, ders çalışmama, kitap okumama ve akademik başarının düşük olmasıyla ilgidir. Ailede; anne-baba, ağabey, abla, hatta ailede onlarla birlikte yaşayan hala ya da teyze kitap okumuyorsa, eğitimli davranışlar sergilemiyorsa, akademik beklentiler sekteye uğrar. Çocuklara iyi rol model olmanın en kolay yolu, birlikte okunan ve tartışılan kitaplardır. Aile içerisinde, kitaplar üzerine yapılan sohbetlerdir. Çocuğa, sen git odanda derse çalış, biz annenle dizi izleyeceğiz diyorsanız ve bu çocuktan da, akademik başarı bekliyorsanız, büyük bir yanılgı içerisindeniz demektir. Evde çocuğa uygun ders çalışma ortamı yaratmak, çocuğun programına uygun olarak misafir kabul etmek ve aile programını buna göre düzenlemek, sağlıklı bir aile davranışıdır.

Çocuklar, etik değerleri, anne-babalarını taklit ederek öğrenir.
 Çocuklar, anne-babalarını izler ve çoğu zaman taklit ederler. Annesiyle birlikte çanta almaya giden çocuk, annesinin satıcı ile yaptığı konuşmayı izler ve sosyalleşme sürecini geliştirmeye çalışır. Anne, satıcıya: Çanta kaç tl? Diye sorar. Satıcı: 60 tl. cevabını verir. Anne: Fiş almazsak, kaç tl olur? Diye sorar. Satıcı: O zaman 45 tl olur cevabını verir. Anne, 60 liralık çantayı 45 liraya almanın mutluluğunu yaşarken, çocuk da, devlete vergi kaçırarak nasıl zarar verileceğinin inceliklerini keşfetmiş olur.

ÇOCUKLARDA BAŞARI

Çocuklarınıza başarıyı tattırın. Çocuklar emekleme aşamasında, merdivenleri çıkarken, anne-baba kaygıya kapılır ve çocuğun belinden tutup, merdivenleri çıkarır. Bu aşamada çocuk, bağımlılığı, desteği ve sorumluluk almamayı öğrenir. Bu şekilde yetiştirilen çocuklar, kozasından çıkmak için çaba sarfeden kelebeğe benzer. İki arkadaş, yolda giderken kozasından çıkmaya çalışan bir kelebek görürler. Lifleri kopararak, kelebeğin çıkmasını kolaylaştırırlar. Kelebek bir iki çırpınmadan sonra yere düşer ve ölür. Kelebeğin bu hazin yaşam hikâyesinin nedeni incelendiğinde; kozadan çıkarken lifleri koparmaya çalışan kelebeğin kanatları güçlenmektedir. Kanatları güçlenen kelebek, uçma becerisine sahip olmaktadır. Acaba, çocuklarımıza yardım ederken, onların uçma becerilerini mi yok ediyoruz?