26 Nisan 2019 Cuma

GÖNÜL EHLİ OLMAK


İnsanı diğer varlıklardan ayıran, en büyük özellik, akıl ve irade nefis ve şuur sahibi olmasıdır.
Mükemmel bir şekilde yaratılan insan, kendisine verilen cihazlar ve sorumluluklar sonucu halife-i arz ve eşrefi mahlukat sıfatını almıştır.
Ayrıca kendisine verilen konuşma  kabiliyeti sayesinde Rabbine muhatap ve mahlukata halife olma sıfatını kazanmıştır.
Konuşmak ve konuşulanları anlamak,ayrıca seni yaratan Rabbine muhatap olmak ne kadar güzel bir ayrıcalıktır.
Konuşursun kimse anlamaz,başkası konuşur sen anlamazsan, ha konuşmuşun ha susmuşun hiç bir önemi yok.
Konuşan kişi önce ne konuşacağını bilmeli ve karşısındaki muhatabının anlayıp anlamayacağını da bilmeli öyle konuşmalıdır.Ayrıca konuşmalarımız gönül kırıcı sözler ise konuşmadan susmak daha hayırlıdır.Zira gönül kırmak kabeyi yıkmaktan daha beter bir sorumluluktur.Kabe kul yapısı Allah'ın kutsal saydığı bir mekandır.Ona olan saygımızda kusur etmeyiz güzel.İnsan kalbi gönlü ondan daha değerli ki Allah; ben hiç bir yere sığmam kulunun kalbi gönlü hariç buyuruyor.Demekki insan gönlünü kırmak kabeyi yıkmaktan daha büyük günahtır.Kabeyi tamir etmek mümkün iken kırılan insan gönlünü tamir etmek çok zordur.
Öyle ise biz sorumlu insanlara düşen görev gönül yıkmak değil gönül yapmak olmalıdır.
Kısaca toplumun sıkıntılarını gidermek ve faydalı olmak istiyorsak gönül ehli olalım yeter.

                    Rafet Özcan

21 Nisan 2019 Pazar

SÖZ GÜMÜŞ İSE SUKUT ALTINDIR

Ne güzel bir öğüt... Kelimeler ki, kimi zaman göklere çıkartır seni, kimi zaman yerle yeksân eder. Atalarımızın dediği gibi; “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!”
İşte bu yüzden kime karşı olursa olsun kullandığımız kelimeler bizim seviyemizi belirler. Kimi zaman da suskunluklarımız seviyemizi belirler. İnsan sadece bilmediğinden susmaz, bildiğinden de susar. Edep bilir susar, saygı bilir susar, hak bilir susar, sevgi bilir susar, hatır bilir susar... Bazen de konuşsa bile birşeyin değişmeyeceğini bilir susar... Ve onların yerine melekler konuşur cevap verir.
 Rivayet edilir ki; Peygamber Efendimiz (asm) birkaç sahabesi ile birlikte sohbet etmekteydi. Arsız bir adam geldi ve Hazret-i Ebu Bekir’in yüzüne karşı lâf atmaya ve hakaret etmeye başladı. Hazret-i Ebu Bekir başlangıçta çok sabretti, cevap vermedi. Fakat adam susmak bilmeyince Hazret-i Peygamber’in de (asm) yanında bu kadar arsızlığı Hazret-i Ebu Bekir’i kızdırdı. Nihayet sabredemedi ve adamın lâflarını iade etmeye ve adama karşılık vermeye başladı. Peygamber Efendimiz de (asm) kalkıp yürüdü ve onları terk etti.
Yanlış yaptığını anlayan Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Peygamberin (asm) ardı sıra koştu ve Peygamber Efendimiz’den (asm) özür diledi.
Peygamber Efendimiz (asm): “Sen sabrettiğin sürece bir melek sana duâ ediyor, adama cevap veriyordu. Sen cevap vermeye başlayınca melek gitti şeytan geldi. Ben şeytanın bulunduğu mecliste bulunmam.” buyurdu.
Buradaki ölçüt, şu âyetin ölçütüyle aynı olsa gerek: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 72.)
Konuşmak ise, uygun muhatabına ve yerli yerinde yapılmalı.. İşte imtihan da burada. İnsan nefsine söz geçirebilse zaten uygun yerde susacak, uygun yerde konuşacak. Peki hangisi daha çok pişmanlık getiriyor, susman gereken yerde konuşman mı, konuşman gereken yerde susman mı? 
Bazı güzel sözlere bakalım:
• Lâ Edri - Sustuğun hiçbir cümleden, konuştuğun kadar pişman olmazsın.
• Mehmet Âkif - Konuşmak bir mana ise, susmak binbir mana. Herkes konuşmasına konuşur, lâkin sükût yürekli olana!.”
• Lokman - Söz gümüş ise sükût altındır.
• Calvin Coleridge - Söylemediğim şeylerin hiçbiri, bana zarar vermedi.
• Confucius - Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.
• Confucius - Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan ise çok sık pişman olunur.
• Mevlânâ - Kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar.
• Goethe - Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sanat’tır.
• Hz. Ömer - Esenlik ve huzur on kısımsa, dokuzu susmaktır.
• Özdemir Asaf - Konuşmak küçülür, küçülürse adı değişir susmak olur. Ağlamak büyür, büyürse adı değişir susmak olur...
• Fuzuli - Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Evet söylenince tesir olmayacaksa, nefse inat susmak gerekir. Maharet de burada işte. Gönül ehli olmak kolay değil. Bırakın kalp kırmak konuşanlara münhasır olsun, biz gönül ehli olalım...

20 Nisan 2019 Cumartesi

SABIR VE VEFA

Sabır ve vefa kelimelerini nasıl tanımlarsınız? Sizin için ne ifade ediyor?

Sabır acı, meyvesi tatlıdır. Ve sabır aydınlığın anahtarıdır. İnsanda sabır olmadıkça hiçbir nimet eline girmez. İbadetler dahi sabır işidir. Bir düşünelim ki, ömür boyu günde beş defa abdest almak, beş defa namaz kılmak, tatlı uykulardan kalkıp seherlerde divan durmak az şey midir? Bir de haramlara karşı sabretmek var. Günah ve haramların seller gibi aktığı bir devirde nefsi dizginlemek yiğitlik ister. Yine felâketlere karşı da sabır kalkandır. İnsan sabretse de etmese de o felâket üzerinden gelip geçer. Sabrederse mükâfatını görür, kolay atlatır. Sabretmezse eline sadece nedâmet geçer. Hastalıklar da sabırla tatlılaşır. Çünkü sabır cennet hazinesidir.
Vefâ, sözde durma, vadinden dönmeme, dostluğu devam ettirme mânâlarına gelmektedir. Evvelâ, Yaratanımıza karşı vefâ borcumuz vardır. Yine O’nun Resûlüne vefa ile mükellefiz. Hazret-i Bilâl (Radıyallahu Anh)’in aşkı, Selmân ve Ebû Zer’in vefası âlemde en güzel örneklerdir. Kısaca söyleyecek olursak vefa, dostunu kendi nefsinden daha aziz tutmandır.