Bu sonucu doğuran en önemli sebep ise asırların ihmali ile oluşan “geri kalmışlık” hastalığıdır.
“Cehalet, zaruret ve ihtilâf” olarak formüle edilen temel sebeplerin oluşturduğu istibdat, zulüm, adaletsizlik, bilim ve teknolojideki geri kalmışlık, kırılgan ve zayıf bir bünye ile emperyal güçlere boyun eğme sonucunu doğurmuştur.
Bediüzzaman, Muhakemat adlı eserinde bütün bu gerçekleri derin bir üzüntü ile ciğeri yanmış gibi feryad ü figan ederek ifade etmiş, milletin imanına hizmet etme gayretinin yanında, geri kalmışlık zincirinin de kırılması için çaba harcamıştır.
“Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber, bizi maddî cihette Kurun-u Vusta’da durduran ve tevkif eden” hastalıkların teşhis ve tedavisinde yol haritası niteliğindeki görüşlerini de ‘Hutbe-i Şamiye’de anlatmaktadır.
“Beni skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum” diyerek, bir yandan anlaşılma beklentisini, diğer yandan da gelişmenin kodlarını ortaya koymuştur. Bediüzzaman, İslâm Âlemi’nin kurtuluşu için gayret ederken insanlık için de tasavvur ve idealleri vardır.
Adalet-i mahza ve hakikî medeniyet vurgusuyla “insanlığı mesud edebilir bir istidatta olan” Nuru Kur’ân’a atıf yaparak “saadet odur ki herkesin, lâakal ekseriyetin saadeti”ni isteyen bir görüşü, bütün beşeriyet için talep eden bir vizyon ortaya koymuştur.
Bediüzzaman’ın eserlerindeki ölçü ve tesbitler bir “gelişme ve ilerleme” kılavuzu niteliğindedir. Bu kılavuz asırların ihmalinin ortadan kaldırılabilmesi için değerlendirilmeyi bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder