Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.
Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara; yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.
Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.
Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?
Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken, Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir.
Kuran kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır.
Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.
Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde, o şeyi tamamiyle terketmek câiz değildir.
Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir.
Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış.
Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir.
Mâlâyâniyle iştigal, maksudu geri bırakıyor.
Haksızlığa karşı sükût etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir.
Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.
“Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir.” deme.
Kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü’l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır.
Herbir şeyde hususen zîhayatlarda öyle harika bir nakış, öyle mucizekârbir sanat var ki; onu öyle yapan elbette O olacaktır.
Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir; bu fâni dünyaya razı değildir.