30 Ekim 2019 Çarşamba

SUSAN,KONUŞAN VE AĞLAYAN TÜRKİYE

1980 sonrası Türkiye’nin rotası da, feleği de aklı da şaştı. Şaşkınlık her yeri sardı. Hiç kimse sağlıklı düşünemiyor ve ileriyi göremiyor. Çoğu zaman “Üç Maymunları” oynuyoruz.Amerika üflüyor, biz burada oynuyoruz. İktidar bağırıyor biz ağzına bakıp halimizin iyi olduğuna inanıyoruz…

1980’ler “Korkan Türkiye”yi yaşadı. Hiç kimse gece yarısı kapısının çalınarak hapishaneye gitmeyeceğinden emin değildi. Herkes birbirinden korkuyordu ve susuyordu. Nihayet bu suskunluğun bozulması lazımdı. Ama konuşması gerekenlerin ağzına yasalarla gem vurulmuş yasaklar getirilmişti.

Nihayet 10 yıl yasaklı olan Demirel bazen “Bir Bilen” olarak konuşturuluyordu; ama konuşamıyordu. Dayanamadı 4. Yılın sonunda “Korkmayan ve Konuşan Türkiye” olsun dedi ve ağzını açtı. Böylece yasaklar kalktı ve Türkiye “Konuşan Türkiye” oldu.

Ama bilen değil, artık “Ağzı olan konuşuyordu.” Böylece doğru ile yanlış birbirine karıştı veya kasıtlı karıştırıldı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. 1990’lar “Karışan Türkiye” oldu. Her şey birbirine karıştı. Bu karışıklıktan istifade Askerler konuştu ve 28 Şubat 1997 “Post modern darbe” yapıldı.

Bu defa Türkiye’nin aklı karıştı. Aklı karıştıran da “Medya” dediğimiz basın ve geveze TV’lerdi. Medya’ya para verip bu etkili silahı eline alan milleti ve onun manevi değerlerini hedef almış, ne kadar manevi ve milli değer varsa hepsini tahrif ve tahrip etmişti.

Kafada, basında ve fikirde kargaşa ve anarşi olur da toplumda olmaz mı? Ayrılıkçı düşüncede olanlar PKK adında her gün kan akıtmaya ve yürekleri dağlamaya başladılar. Yetkililer ve etkililer “Gereği yapılacak, cak, cuk…” demeye başladılar. Gereğini yapmak için “Savaşan Türkiye” olduk. Savaş ama kiminle? Kendi kendimizle savaştı bu…

Nihayet 2000’li yıllara gelindi.

Ülkenin Adalete ve Kalkınmaya ihtiyacı vardı. Bu nedenle AKP kuruldu ve bütün her şeyin sorumlusu olan siyasiler ve tecrübe TBMM dışında kalmaya ve yokluğa mahkûm edildi. AKP sözde “AK-PARTİ” olacaktı, “Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar” kalkacak ülke kalkınacak, “Kürt-Alevi Sorunları” çözülecek ve “Analar Ağlamayacak”tı. Bu vaatlerle ve sözlerle iktidara geldi.

“Açılımlar” yapıldı. Ayrılıkçı ve bölücü unsurlar da açıldıkça açıldı. Açılım var ya herkes aykırı fikirleri açıkça iddia etmeye başladı. Öyle ya artık “Hükümet” arkalarındaydı. Anarşi taviz verdikçe ve bir şeyler aldıkça azan ve yayılan bir ateşti azdıkça azdı, kudurdukça kudurdu.

Ve Türkiye “Ağlayan Türkiye” oldu.

Analar ağlıyordu… Bir gün baktık Cumhurbaşkanı ağlıyor, Genel Kurmay Başkanı ağlıyor ve Başbakan hem ağlıyor, hem de ağlatıyordu… Başbakanın “Hık deyicisi Bülent Arınç (Biz zamanların TBMM Başkanı) “Ağlamak iyidir…” diye ağlamanın faziletlerini sulu gözlerle halka anlatmaya çalışıyordu…

Buraya nereden gelindi?

Bir zamanlar “Ağlayan ve Ağlatan Hoca” olarak bilinen meşhur bir vaiz vardı. Onun sohbetinde bulunarak ağlayan ve ağlamanın faziletine inananlar bu gün ülkeyi idare ediyorlar ya… Şimdilerde ABD’de…

“Neden ülkeye geri dönmüyor?” diyorlar.

Cevap: “ABD’nin anasını ağlatacak” o zamana kadar geri dönmeyecekmiş…

28 Ekim 2019 Pazartesi

KİM NEYİ KAYBETTİ ?

                                                                           
31 Mart 2019 seçimiyle ilgili meylime gönderilen çok doğru bulduğum bir değerlendirme şöyle.

“ Bir seçim yaşandı ve AKP kaybetti.  Aldığı yüzde bilmem kaç oya, kaç tane belediyeye rağmen AKP kaybetti.  AKP’nin sürdürmeye çalıştığı düzen kaybetti. Bilmem kaç oy ve belediyelerin kaybedildiği sanılıyor. En büyük yanılgı da bu!..

AKP 1994 Mart ayında yapılan mahallî seçimlere, kazandığı oylara, belediyelere, daha da önemlisi o döneme ait fotoğraflara, kurulan cümlelere baktığında nereden nereye geldiğini anlayacak. Nereden nereye geldiğini anlamak için albümleri karıştırıp onlara baktığında.  O yıllarda oturdukları evleri hatırladığında. Başörtüsü yasaklarına karşı kilometrelerce uzunlukta el ele tutuşarak oluşturduğu demokrasi zincirlerindeki fotoğraflara baktığında kendini tanımakta zorlanacak…

AKP’yi kendi hikâyesi yendi, AKP kendi hikâyesinin altında kaldı… Çünkü AKP’nin anlatılan hikâyesi ‘Mekkeli bir yetimin’ hikâyesinden ilham alıyordu. AKP Mekkeli o yetimi unuttu. AKP ‘Mekkeli yetim’in altına bir şilte serildiğinde, “Benim dünya ile ne işim olabilir!’ diyerek reddettiği şiltenin altında kaldı...

AKP’yi Hz. Ömer’in hususî hayatında kullanmadığı devletin mumunun alevleri yaktı. AKP o mumun alevleri altında kaldı…

Çok beğendiği Şam işi bir kilimi Aişe’nin evinde gördüğünde, “Korkarım ki müminleri bu dünya merakı yakacak” diyen Ömer’in hassasiyetini unuttu.  O kilimin altında kaldı…

AKP bir gayrimüslimin arazisi için Şam Valisi’ne “Camiyi yık, adaleti yıkma” diyen Ömer’in adaletinin altında kaldı…

Başörtüsü mücadelesini kazandı ama tesettürün hikmetinin, tesettürün haysiyetinin, tesettürün ahlâkının ve tesettürün hicâbının altında kaldı…

AKP iktidara geldiğinde demokrasi mücadelesini kazandı ama demokrasinin ruhunu, demokrasinin herkes için olması gerektiği gerçeğini, demokrasi kültürününün, demokrasinin her şeyden ve sizin gibi düşünmeyenler ve sizin gibi yaşamayanlar için bir garanti olduğu hakikatini kaybetti. AKP demokrasiye yenildi…

AKP, meclise teşrif ettiğinde ayağa kalkılmasını yasaklayan o ‘Mekkeli yetim’in tevâzuunu unuttu, “Beni Hristiyanların İsa’yı övdüğü gibi övmeyin” diyen o ‘Mekkeli yetim’in tevâzuunu unuttu. AKP kibrine yenildi…

AKP,  sahip olduğu tüm servetini bağışlayan Ebû Bekir’in kızının, “Bize ne bıraktın?” diye sorduğu soruya, “Allah’ı ve Resûlünü bıraktım, yetmez mi?” diye cevaplayan Ebû Bekir’in cömertliğini unuttu. AKP, kaybettiği yetinme duygusuna yenildi…

AKP,“Dağlara buğdaylar serpin, Müslüman ülkesinde kuşlar aç kaldı demesinler” diyen, “Fırat’ın kıyısında kurdun kaptığı koyundan mesulüm” diyen Ömer’i unuttu. Dağıtan değil, biriktiren vakıflar kurdu. Dağıtan değil, zenginleşen vakıflar kurdu. Dağıtan değil, komisyon alan vakıflar kurdu. AKP mizanı unuttu. AKP hileli tartan terâzisine yenildi…

Ve AKP… Haksızlığa mâruz kaldığında haykıran AKP, başkalarına yapılan haksızlıklar karşısında hep sustu. “Haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır” sözünün hikmetini unuttu. AKP  hikmetsizliğine yenildi… Şimdi feverân ediyor… Ne için? Yüzde bilme kaç oy için, kaybettiği belediyeler için…

AKP aslında neleri kaybettiğinin farkında değil… AKP ölçüsünü kaybetti. AKP adalet duygusunu kaybetti… AKP, millete anlattığı hikâyesini kaybetti… AKP oturup kaybettiği belediyelere değil asıl bu kaybettiklerine ağlamalı…                                                                                                    AKP kaybetti… Kaybetmekle kalmadı, savunduğu tüm değerleri de yıprattı…”