3 Kasım 2017 Cuma

DÜNYA VE AHİRET

DÜNYA VE AHİRET

Şu anda bizde, tıpkı o çocuk gibi bir ananın karnındayız. 9 ay, 9 sene veya 90 sene sonra bir başka dünyaya doğacağız. O dünyanın adı ahiret. Biz şu anda dünya anamıza maddi hortumlarla, midemiz ile bağlı durumdayız.

Anne karnındaki bir çocuğun ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı vardır. Bütün aza ve cihazatı tam tekmil verilmiştir. Halbuki bunların hiçbirine orada lüzum yoktur. Orada çocuk, gıdasını, göbeğinden annesine bağlı bir hortumla almaktadır.

Simdi bu çocuk:

—Ya Rabbi! dese, şu hortum bana yetmektedir. Pekiyi şu ağza, şu göze, şu kulağa, şu ele, şu ayağa ne lüzum vardı. Hiçbir işe yaramamaktadırlar?

Herhalde ALLAH'dan şöyle bir cevap alacağı muhakkak:

— “Acele etme kulum, aklın almadığı şeye de burnunu sokma. Sen kısa bir müddet sonra öyle bir âleme gideceksin ki burada 'her şeyim' dediğin hortum, orada hiçbir şeye yaramayacak, kesilip atılacak. Lüzumsuz sandığın ağız, göz, kulak gibi şeylerde en lüzumlu cihaz durumuna geçecek.”
O çocuk bu gerçeklere inanmasa ve bir inkârcı olarak dünyaya gelse hakikaten hortumun işe yaramadığını, ebenin onu kesip kaldırıp attığını; lüzumsuz sandığı ağız, göz gibi cihazların devreye girdiğini, onlarsız olunmayacağını görse utanır mı, utanmaz mı? İnanmadığı için dizlerini döver mi, dövmez mi?

Şu anda bizde, tıpkı o çocuk gibi bir ananın karnındayız. 9 ay, 9 sene veya 90 sene sonra bir başka dünyaya doğacağız. O dünyanın adı ahiret. Biz şu anda dünya anamıza maddi hortumlarla, midemiz ile bağlı durumdayız.

Eğer biz:

—“İşte geçinip gidiyoruz. Ya Rabbi! Şu Namaza, oruca, hacca, zekâta, dine, imana, İslam’a ne lüzum vardı?” Dersek Rabbimizden söyle bir cevap alacağımız muhakkak!

— “Ey kullarım! Kısa bir müddet sonra bu dünyadan çıkacaksınız. Öyle bir âleme götürüleceksiniz ki orada 'her şeyim' dediğiniz bu maddi hortumların hiçbiri işe yaramayacak. Lüzumsuz sandığınız namaz gibi, zekât gibi, hac gibi ibadetler de en lüzumlu şeyler durumuna geçecek. Orada insanlara arabasına, parasına, servetine ve suretine göre değil; kalbine ameline ve ibadetine, namazına göre değer verilecek.

Yani namazınız, zekâtınız, orucunuz, haccınız, hayır hasenatınız, ahirette sizin için her şey olacak. El olacak, ayak olacak, dil olacak, dudak olacak, villa olacak, havuz olacak, senet olacak, berat olacak, uçak olacak, sonu olmayan zenginlik ve saadet olacak kısaca Cennet olacak.

Eğer biz bilgiçlik eder, fen ve teknik asrında olduğumuzla şımarır, Rabbimizin hikmet lisanıyla buyurduğu bu gerçekleri kabul etmez, ibadetsiz bir tembel veya bir inkârcı olarak ahirete gider, gerçekleri görürsek utanmaz mıyız? Hakikaten her şeyim dediğimiz hortumlarımızın, yani arabamızın, apartmanımızın, paramızın, pulumuzun hiçbir işe yaramadığını müşahede ederek, ibadetlerin her şey olduğunu anlasak o anne karnında ağzı lüzumsuz gören çocuk gibi mahcup olmaz mıyız? Dizlerimizi dövmez miyiz? Keşke inansaydık, keşke namazımızı kılsaydık, orucumuzu tutsaydık, zekatımızı tam verseydik, ALLAH için yasasaydık, eşsiz insan şanlı Peygamber Hz. Muhammed ( s.a.v)'in yolunda yürüseydik demez miyiz?
Pişman olacağın, dizlerini döveceğin o gün gelmeden aklını başına al...

Vehbi Karakaş'ın "Niçin NAMAZ" kitabından...

 

5 Ekim 2017 Perşembe

İDEAL ÖĞRETMEN 1

Öğretmen, her şeyden önce eğiticilik (terbiye eden, mürebbi) ve rehberlik sıfatına sahip bir eleman demektir.
Devamlı olarak kendini yetiştirmeye ve yenilemeye çalışır. Kaynak eserlerden en yüksek seviyede faydalanır. Başkalarıyla devamlı olarak bilgi alış verişinde bulunur. Yapıcı tenkitleri hep müsbet karşılar. Elindeki her türlü imkânı vazife esnasında ustalıkla kullanmaya çalışır. Mesleğiyle ilgili çalışmalarını aralıksız olarak devam ettirir. Şunu unutmamalıdır ki, en az hata yapan öğretmen, alanında olduğu gibi, mesleğiyle ilgili mevzuatı da iyi bilen öğretmendir! Toplumun, öğretmenden beklediği gibi yaşamaya çalışırken, hal ve hareketleriyle topluma örnek olmaya gayret eder. Kendi özel işlerini başkalarına yük olmadan, bizzat kendisi en iyi bir biçimde yapmaya çalışır. Mesai saatleri içerisindeki bütün zamanını talebelerine ayırır. Mecbur kalmadıkça, mesai saatlerinde başka bir işle meşgul olmaz. 
İdeal bir öğretmen, ahlâk ve fazilet yönünden de topluma örnek olur. Pespaye ve ahlâk dışı lisan kullanmaz. Oldukça düzgün konuşmaya çalışır. Mesleğine zarar verebilecek bütün menfaatlerden uzak durur. Ayrıca, siyasî konulara girmez ve mümkün oldukça böyle bir havanın da ortaya çıkmaması için gayret eder. Muvaffakiyetini, geçmiş çalışmalarında değil, şu andaki çalışma ve gayretleriyle ölçer. İdeal bir öğretmen, her yönüyle dürüst bir insandır. İyi bir mantık ve ölçü sahibidir. Kendine güven duygusu gelişmiş ve aktivite (gayret) sahibidir. Ne çeşit olursa olsun, problemlere çare bulucudur. Asla dedikoducu ve problem çıkarıcı değildir. Bütün bu hususlarda ileri görüşlü, samimî ve nazik olmak ve ölçülü hareket etmek, ideal öğretmenliğin önde gelen hususiyetleridir. 
Ayrıca, kendisini çevresine kabul ettirmeye gayret gösterir. Çevresinde bulunan kişilerle ve talebe velileriyle devamlı fikir alış verişinde bulunarak, onlarla anlayış içerisinde iyi münasebetler geliştirmeye çalışır.  
Yine eğitim ve öğretim çalışmalarında başarılı olabilmek için, öğretmenin fizikî ve ruhî yönden sağlığı çok mühimdir. Dolayısıyla öğretmen, sağlığına dikkat etmek zorundadır. Bununla birlikte, hafif ve hiçbir engeli olmayan, ufak tefek rahatsızlıklarla vazifesini aksatmaz. Her zaman iyi niyet sahibidir!
BÜYÜK OTORİTERLERİN BU KONUDAKİ TESBİTLERİ:
* Zamanımızın en büyük âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri (ra), ideal bir öğretmenin umumî vasıflarını kısaca şöyle özetler: “Âlim-i mürşid (doğru yolu gösteren âlim), koyun olmalı, kuş olmamalı. Koyun kuzusuna süt verir, kuş yavrusuna kay (kusmuğunu) verir.” ¹ 
* Yine, Hüccet-ül İslâm İmam Gazali (vefatı, Milâdî 1112), ideal öğretmenin nasıl olması gerektiği hakkında şu görüşlerini ileri sürmektedir:
“1. Öğrencilerine karşı kendi çocuklarıymış gibi davranmalıdır.
“2. Yalnız Allah (cc) rızası için çalışmalı ve bunu asıl maksat yapmalıdır. 
Hz. Peygamberimizin (asm) yolundan yürümeli ve Allah’ın (cc) rızasını kazanmaya çalışmalıdır.
“3. Gerektiğinde talebeye nasihat etmekten çekinmemelidir.
“4. Tedrisatta (öğretimde) kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa bir yol takip etmelidir. 
“5. Tek hedefin kudret, kibir (gurur), rekabet (kıskançlık) değil, Allah’a yaklaşmak olduğunu belirtmelidir. 
“6. Talebeyi kötü davranışlarından dolayı ikaz etmelidir. 
“7. Branşı dışındaki ilimleri kötülememeli, tam aksine, talebelerini ilim öğrenmek hususunda teşvik etmeli (motive etmelidir).
“8. Talebenin bilgi seviyesinin üzerine çıkmamalıdır.
“9. Zekâsı sınırlı olan talebelerin seviyesine inerek öğretmelidir, ta ki cesaretleri kırılmasın.
“10.  İlmiyle amil olmalı (talebelerine kazandırmak istediği güzel davranışları, kendisi hususiyle yaşamalı). Onların örnek hal ve hareketlerini de övmelidir.
“11.  İlk suça (menfi davranışlara) göz yummalı, ikincisinde gizlice ve sertçe uyarmalı, icabında kötü arkadaşlarından uzak tutmalıdır. “
* Eğitim ve öğretim konusunda çok faydalı fikirleri bulunan, değerli İslâm âlimi İbni Sahnun (vefatı, Miladi 855) değerli bir eserinde² öğretmeni, “vazifesine bağlı, talebelerine zulmetmeyen, çalışkan, adil, ahlâk ve fazilet yönünden numune (örnek) bir insan” olarak tarif eder. 
KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ: 
İdeal bir öğretmen, bu hususiyetlerle birlikte, vazife ve mesuliyet anlayışıyla hareket eder. Vazifesini aksatmamaya büyük ölçüde dikkat eder. Hele de vazifesini kötüye kullanmayı aklının köşesinden bile geçirmez! 
Aynı zamanda, diğer meslektaşlarıyla oldukça samimi bir hava içerisinde bulunmaya gayret eder. Daima müsbet hareket hareket eder; hoşgörü ve iyi niyet ve sahibidir!
(Devam edecek)

İDEAL ÖĞRETMEN 2


Umumî görünüşü olarak öğretmen, temizlik, kılık ve kıyafetine -sadeliğe örnek olabilecek biçimde- dikkat edecektir. 
Dünyanın en eski atasözlerinden olan bir Sümer atasözü: “İyi giyinmiş bir kimseyi herkes sevimli bulur” der. 
Her an öğrenci karşısına çıkma durumundaki öğretmenin, hal ve hareketleri kadar, kılık kıyafet ve temizlik durumu da büyük ehemmiyet gösterir. Bu konuda ihmalkârlık göstermek, eğitim ve öğretim açısından çok zararlıdır. Meselâ, kılık ve kıyafetine dikkat etmeyen, temizliğine gerekli önemi vermeyen, konuşurken ağzından tükürük saçan ve sair dikkatsizlikler içerisinde bulunan bir öğretmen, öğrenciler üzerinde kötü bir tesir bırakır. 
Davranış yönünden 
Davranış yönünden de öğretmenin durumu oldukça önemlidir. 
Zamanımızın en büyük âlimi Bediüzzaman Hazretlerinin (ra) bu mevzuda çok kıymetli şöyle bir tesbiti var: “Lisan-ı hal (hal ve hareketler), lisan-ı kâl’den (sözle ifadeden) daha kuvvetli ve tesirlidir!”1 
Bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar: 
Kısaca müsbet ve iyi davranışlarda bulunmaya özen göstermeli, kötü ve tiksindirici davranışlardan da şiddetle kaçınmalıdır. Çünkü, talebenin ve muhitin dikkati her an öğretmenin üzerindedir. Her şeyden önce toplum kendini yetiştiren öğretmenini üstün özelliklere sahip, her türlü art niyetlerden uzak, iyi ahlâklı dürüst, çalışkan ve başarılı görmek ister. Doğrusu toplum, kendi değer ölçüleri içerisinde bulunan bir öğretmeni örnek almak ister. Bunun içindir ki çevresiyle her an münasebet içerisinde olan öğretmen, her an kendini otokontrol altında bulundurmalıdır. Hangi konuda olursa olsun, gereksiz tartışmalardan ve sataşmalardan uzak kalmalıdır. Ne zaman ve kiminle olursa olsun, bu tür tartışmaların hiçbir iyi sonuç vermeyeceğinin şuurunda olmalıdır. Eğer açıklanması gereken bir konu varsa, uygun bir ortamda ve uygun bir ifade ile anlatmaya çalışılmalıdır. Kendini çevresine kabul ettirmek ve dost kazanmak için, hep güler yüzlü, munis ve cana yakın olmalıdır. Hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, insanları kazanmak zor, kaybetmek ise çok kolaydır!
Öğretmen her davranışıyla rehber bir kişi olmaya mecburdur. Çünkü o, tavır ve davranışları zihinlere yerleşen, okul ve okul dışında güzel ve çeşitli hususiyetleri şahsında özümlemiş bir rehberdir. Davranışlarında ölçülü ve dengeli, aynı zamanda kibar ve nezaket sahibidir. Karşısındakine her zaman değer veren, anlayış gösteren, sevgi ve saygıyı esas tutan bir rehberdir. Bütün bu hususlarda öğretmen kendisine ne kadar çekidüzen verebilirse, çevresine karşı o kadar iyi ve faydalı olacağı şüphe götürmez. Hele de küçük çevrelerde öğretmenin bütün günlük hayat tarzı adeta çevrenin kontrolü altındadır. Bunun içindir ki, küçük çevrelerde öğretmen daha çok dikkatli olmak durumundadır. Yani, “Küçük yerlerin kanunu büyük olur” atasözünü unutmamak gerekir. 
Özet olarak, toplumların terbiyecisi durumunda olan öğretmenlerin iyi yetişmiş olmaları gerekmektedir. Öğretmenlerin iyi yetişmesi oranında, eğitimin de iyi ve tutarlı bir gelişme göstereceği şüphe götürmez. 
Onun içindir ki, ülkenin:
- İyi bir vasıfta yetişmiş, 
- Üstün insanlık karakterine sahip, 
- Her türlü sapık düşünce ve tasarımlara karşı durabilecek güçte,  
- Yarının büyükleri olan yeni nesle insanlık, ana-baba sevgisi, şefkat ve hürmet duygusunu özümsetecek öğretmenlere şiddetle ihtiyacı var! 
Ayrıca: 
- Tarihini çok iyi bilen ve seven, 
- Talebelerine de tarih şuurunu kazandırmaya ve sevdirmeye çalışan, 
- Her türlü art niyet ve düşünceden uzak, gerçekçi aydın öğretmenlere her zamankinden daha çok ihtiyaç var!
Vazifeperverlik yönünden
Ülkemizin ihtiyaç duyduğu örnek öğretmen, nerede vazife verilirse severek gider. Uzak yakın, köy şehir, kolay zor gibi durumları hesaba katmadan, verilen vazifeyi benimser. Bulunduğu çevrenin şartları ne olursa olsun, iyi hizmet vermek ve muvaffak olmak için gayretini ve himmetini sonuna kadar kullanır. Şunu unutmamak gerekir ki, vazife her yerde vazifedir ve kıymetlidir. Vazife şuuru ve dâvâsı ise, vatana, millete ve onun maddî manevî öz değerlerine sahip çıkmaktır! Aslında ideal öğretmen, bu şuurda olan öğretmendir!
Dipnot:
1- Şuâlar, s. 239 ve Tarihçe-i Hayat, s. 336.