İKİNCİ NOKTA
Yeni Said ne için bu kadar şiddetle siyasetten tecennüb ediyor?
Elcevap: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-ı ebediyeye çalışmasını ve kazanmasını; meşkuk bir iki sene hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette karışma ile feda etmemek için... Hem en mühim en lüzumlu en saf ve en hakikatli olan hizmet-i iman ve Kur'an için şiddetle siyasetten kaçıyor.
Çünkü diyor:
Ben ihtiyar oluyorum, bundan sonra kaç sene yaşayacağımı bilmiyorum.
Öyle ise bana en mühim iş, hayat-ı ebediyeye çalışmak lâzım geliyor.
Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anahtarı imandır, ona çalışmak lâzım geliyor.
Fakat ilim itibarıyla insanlara dahi bir menfaat dokundurmak için şer'an hizmete mükellef olduğumdan hizmet etmek isterim.
Lâkin o hizmet, ya hayat-ı içtimaiye ve dünyeviyeye ait olacak; o ise elimden gelmez.
Hem fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez.
Onun için o ciheti bırakıp en mühim en lüzumlu en selâmetli olan imana hizmet cihetini tercih ettim.
Kendi nefsime kazandığım hakaik-i imaniyeyi ve nefsimde tecrübe ettiğim manevî ilaçları, sair insanların eline geçmek için o kapıyı açık bırakıyorum.
Belki Cenab-ı Hak bu hizmeti kabul eder ve eski günahıma keffaret yapar.
Bu hizmete karşı şeytan-ı racîmden başka hiç kimsenin -mü'min olsun kâfir olsun, sıddık olsun zındık olsun- karşı gelmeye hakkı yoktur.
Çünkü imansızlık başka şeylere benzemiyor.
Zulümde, fıskta, kebairde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir.
Fakat imansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet yok.
Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde azaptır.
İşte böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve iman gibi kudsî bir nura hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak; benim gibi alâkasız ve yalnız ve eski günahlarına keffaret aramaya mecbur bir adamda ne kadar hilaf-ı akıldır, ne kadar hilaf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir, divaneler de anlayabilirler.
Mektubat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder