İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki:Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter.Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar,o mü'mine adavet ederler.Halbuki Cenab-ı Hak,haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde,a'mal-i mütekellifini tarttığı zaman,hasenatı seyyiata galibiyeti-mağlubiyeti noktasında hükmeyler.Hem seyyiatın esbabı çok vücudları kolay olduğundan,bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter.
Demek bu dünyada, o adalet-i İlahiye noktasında muamele gerektir.
Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır.
Belki kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır.
Halbuki insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adavet eder, günahlara girer.
Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez.
Öyle de insan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur; mü'min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur.
Şeytanın bu desisesine benzer diğer bir desise ile, insanın selâmet-i fikrini ifsad ediyor, hakaik-i imaniyeye karşı sıhhat-i muhakemeyi bozuyor ve istikamet-i fikriyeyi ihlâl ediyor.
Şöyle ki:
Bir hakikat-i imaniyeye dair yüzer delail-i isbatiyenin hükmünü, nefyine delalet eden bir emare ile kırmak ister.
Halbuki kaide-i mukarreredir ki: "Bir isbat edici, çok nefyedicilere tereccuh ediyor." Bir davaya müsbit bir şahidin hükmü, yüz nâfîlere racih olur.
Bu hakikata bu temsil ile bak.
Şöyle ki:
Bir saray, yüzer kapalı kapıları var.
Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır.
Eğer bütün kapılar açık olsa, bir iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez.
İşte hakaik-i imaniye o saraydır.
Herbir delil, bir anahtardır, isbat ediyor, kapıyı açıyor.
Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez.
Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbat edici bütün delilleri nazardan ıskat ediyor.
"İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde birşey yoktur." der kandırır.
İşte ey şeytanın desiselerine mübtela olan bîçare insan!
Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen; muhkemat-ı Kur'aniyenin mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniyenin terazileriyle a'mal ve hatıratını tart ve Kur'anı ve Sünnet-i Seniyeyi daima rehber yap ve "
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
" de, Cenab-ı Hakk'a ilticada bulun.
İşte bu onüç işaret, onüç anahtardır.
Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın en âhirki suresi ve "
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
"in mufassalı ve madeni olan
اَسْتَع۪يذُ بِاللّٰهِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ ٭ مَلِكِ النَّاسِ ٭ اِلٰهِ النَّاسِ ٭ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ ٭ الَّذ۪ى يُوَسْوِسُ ف۪ى صُدُورِ النَّاسِ ٭ مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ ٭
Suresinin hısn-ı hasîni ve kal'a-i metininin kapısını o onüç anahtarla aç, gir, selâmeti bul!
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
وَ قُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ ٭ وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
Lemalar - 88
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder