Birinci güruhu:
Kendini tanımış ve aklı başında ve kalbi yerinde oldukları için, o sarayın içindeki acaiblere baktıkları zaman dediler: "Bunda büyük bir iş var." Hem anladılar ki: Beyhude değil, âdi bir oyuncak değil.
Onun için merak ettiler.
"Acaba tılsımı nedir, içinde ne var?" deyip düşünürken, birden o muarrif üstadın beyan ettiği nutkunu işittiler.
Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır.
Ona müteveccihen gittiler ve dediler: "Esselâmü Aleyke ya Eyyühel Üstad!
Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır.
Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz." Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi.
Bunlar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler.
Padişahın marziyatı dairesinde amel ettiler.
Onların şu edebli muamele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya davet etti, ihsan etti.
Hem öyle bir Cevvad-ı Melik'e lâyık ve öyle mutî' ahaliye şayeste ve öyle edebli misafirlere münasib ve öyle yüksek bir kasra şâyan bir surette ikram etti, daimî onları saadetlendirdi.
İkinci güruh ise; akılları bozulmuş, kalbleri sönmüş olduklarından, saraya girdikleri vakit, nefislerine mağlub olup lezzetli taamlardan başka hiçbir şeye iltifat etmediler; bütün o mehasinden gözlerini kapadılar ve o üstadın irşadatından ve şakirdlerinin ikazatından kulaklarını tıkadılar.
Hayvan gibi yiyerek uykuya daldılar.
İçilmeyen, fakat bazı şeyler için ihzar edilen iksirlerden içtiler.
Sarhoş olup öyle bağırdılar, karıştırdılar; seyirci misafirleri çok rahatsız ettiler.
Sâni'-i Zîşan'ın düsturlarına karşı edebsizlikte bulundular.
Saray sahibinin askerleri de onları tutup, öyle edebsizlere lâyık bir hapse attılar.
Sözler - 121
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder