Bir sultan, itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere de mücazat etmezse, saltanatı inhidama yüz çevirir.
Ve keza bir sultanın sağında lütuf ve merhamet ve solunda kahr ve terbiye lâzımdır.
Mükâfat, merhametin iktizasıdır.
Terbiye de mücazatı ister.
Mükâfat ve mücazat menzilleri âhirettir.
Ve keza yüksek bir hikmet ve adalet sahibi olan bir sultan saltanatının şânını kusurdan saklamak üzere, kendisine iltica edenleri taltif ve hâkimiyetinin haşmetini göstermek için milletinin hukukunu muhafaza eder.
Bu cihetlerin mühim bir kısmı âhirette olur.
Ve keza lebâleb dolu hazinelere mâlik ve sehavet-i mutlakaya sahib olan bir sultan için umumî ve daimî bir dâr-ı ziyafet lâzımdır.
Ve ayrı ayrı ihtiyaç sahiblerinin devam ve bekalarını ister.
Bu da ancak âhirette olur.
Ve keza bir cemal sahibi, daima hüsn ve cemalini görmek ve göstermek ister.
Bu ise, âhiretin vücudunu ister.
Çünki daimî bir cemal, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz.
Onun da devamını ister.
Bu da âhireti ister.
Ve keza yardım isteyenlere yardım ve dua edenlere cevab vermek hususunda, pek rahîmane bir şefkat sahibi olan bir sultan -ki edna bir mahlukun edna bir isteğini derhal yapar, verir- elbette bütün mahlukatın en büyük bir ihtiyacını kemal-i suhuletle yapar.
Böyle umumî ve en mühim bir ihtiyaç ancak âhirettir.
Ve keza icraatından, faaliyetinden anlaşılan pek hârika bir ihtişam içinde bir saltanatı varken, milletinin içtimaları için yalnız dar bir misafirhane yapılmış; daimî olarak milleti istiab edemez, daima dolar boşalır.
Ve bir imtihan meydanı var; her vakit değişir, tebeddül eder.
Ve sultanın bazı âsâr-ı san'atına ve ihsanatına bazı numuneler göstermek için meclisleri var; zaman zaman tahavvül eder. Bu vaziyet, bu dar menzil ve meydan ve meşherden sonra daimî bir menzil, sabit saraylar, açık hazineler bulunup ve sâkinleri sabit ve daimî kalacaklarına bilbedahe delalet eder.
Ve keza dikkat sahibi bir sultan ki, milletinin bütün a'mallerini, ef'allerini, hizmetlerini, hâcetlerini tamamıyla yazar ve yazdırır ve mülkünde cereyan eden her bir hâdise ve her bir vakıanın suretlerini, fotoğraflarını alıp tesbit ve hıfzederse; elbette bu vaziyet, bir muhasebenin, bir muhakemenin, bir mükâfat ve mücazatın vukua geleceğine kat'î bir surette delalet eder.
Ve keza mükâfat ve mücazat hakkında tekrar ile pek çok vaadleri ve tehdidleri olursa ve o vaad ü vaîd edilen şeyler kudretine ağır gelmezse ve o şeyler raiyeti için pek ehemmiyetli olursa, elbette söz verdiği şeylerde hilaf olmayacaktır.
Çünki hulfü'l-vaad, kudretin izzetine zıddır.
Mesnevi-i Nuriye - 38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder