İ'lem Eyyühel-Aziz!
Ruh-u insanî gayr-ı mütenahî ihtiyaçlara giriftar, gayr-ı mütenahî elemlere mahaldir.
Gayr-ı mahsur lezzetlere iştihalıdır.
Gayr-ı mahdud âmâli beslemektedir.
Hattâ kalbin dalaletiyle beraber ruhtan fışkıran şefkat, gayr-ı mütenahî elemleri tazammun ediyor.
Binaenaleyh "Ben neyim?
Ne kıymetim var ki, benim için kıyamet kopsun, mizan vaz'edilsin, hesab görülsün?" demeye hakkın yoktur.
Ey kemal-i gurur ile dalalet kürsüsünde oturan!
Hayatına mağrur olma.
Zira o hayat, bir mugalata ile kaimdir.
Şöyle ki: O kürsüde oturan dâll, zeval ve fenanın dehşetini düşünüp korktuğu zaman saadet-i ebediye ihtimaline kaçar, tekâlif-i diniyenin terkinde de âhiretin olmayacağı ihtimaline kaçar.
Bu mağlata ile her iki elemden kurtuluyor.
Lâkin, kısa bir zamanda düğüm açılır, hakikat ortaya çıkar.
Ne birinci ihtimal elemini izale eder ve ne de ikinci ihtimal yükünü tahfif eder. Ve keza "Musibet taammüm ettiğinde, elem hafif olur.
Ben de emsalim gibiyim." diye yine yük altından kaçar.
Fakat musibet âmm olduğundan, elemi muzaaf olur, kat kat ziyade olur.
Çünki kendisi gibi akrabası, ahbabı da o musibete dâhildir.
Çünki insanın ruhu, ebna-yı cinsiyle alâkadardır.
Ne kadar umumî olursa, o kadar da elemi fazla olur.
Ey şek cephesinde, gaflet gölgesinde istirahata çekilen bîçare!
Gaflet serinliğinde, şek içinde zevkettiğin lezzeti lezzet sanma!
O zehirli baldır.
Az bir zaman sonra cehennemî bir azaba inkılab edecektir.
Eğer âlâmın lezaize, nârın nura inkılab etmesi emelinde isen, evkat-ı hamsede rüku ve sücud kancasıyla gururun hortumunu bük, sık, başını kır, imanı doldur.
Sonra âyâta tefekkür ile taate devam eyle ki, şek ve gaflet perdeleri yırtılsın.
Bu dalalat acılığından, necatın halâveti tavazzuh ile münacat lezzeti ortaya çıksın.
Mesnevi-i Nuriye - 147
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder