2 Şubat 2023 Perşembe

KUR'AN TALEBESİ

 Kur'an'ın hâlis ve tam şakirdi ise bir abddir.

Fakat a'zam-ı mahlukata karşı da ubudiyete tenezzül etmez ve cennet gibi en büyük ve a'zam bir menfaati gaye-i ubudiyet yapmaz bir abd-i azizdir.

   Hem halîm selimdir.

Fakat Fâtır-ı Zülcelal'inden başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halîm-i âlîhimmettir.

   Hem fakirdir fakat onun Mâlik-i Kerîm'i ona ileride iddihar ettiği mükâfat ile bir fakir-i müstağnidir.

   Hem zayıftır fakat kudreti nihayetsiz olan Seyyid'inin kuvvetine istinad eden bir zayıf-ı kavîdir ki Kur'an, hakiki bir şakirdine cennet-i ebediyeyi dahi gaye-i maksat yaptırmadığı halde, bu zâil fâni dünyayı ona gaye-i maksat hiç yapar mı?

   İşte iki şakirdin himmetlerinin ne derece birbirinden farklı olduğunu anla!

   Hem felsefe-i sakîmenin şakirdleriyle Kur'an-ı Hakîm'in tilmizlerinin hamiyetkârlık ve fedakârlıklarını bununla muvazene edebilirsiniz.

Şöyle ki:

   Felsefenin şakirdi, kendi nefsi için kardeşinden kaçar, onun aleyhinde dava açar.

   Kur'an'ın şakirdi ise semavat ve arzdaki umum salih ibadı kendine kardeş telakki ederek, gayet samimi bir surette onlara dua eder ve saadetleriyle mesud oluyor ve ruhunda şedit bir alâkayı onlara karşı hisseder ki duasında اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ der.

Hem en büyük şey olan arş ve şemsi, musahhar birer memur ve kendi gibi bir abd, bir mahluk telakki eder.    Hem iki şakirdin ulviyet ve inbisat-ı ruhlarını bundan kıyas et ki Kur'an, kendi şakirdlerinin ruhuna öyle bir inbisat ve ulviyet verir ki doksan dokuz taneli tesbihe bedel, doksan dokuz esma-i İlahiyenin cilvelerini gösteren doksan dokuz âlemlerin zerratını, birer tesbih taneleri olarak şakirdlerinin ellerine verir.

"Evradlarınızı bununla okuyunuz." der.

İşte Kur'an'ın tilmizlerinden Şah-ı Geylanî, Rufaî, Şazelî (ra) gibi şakirdleri, virdlerini okudukları vakit dinle, bak!

Ellerinde silsile-i zerratı, katarat adetlerini, mahlukatın aded-i enfasını tutmuşlar, onunla evradlarını okuyorlar.

Cenab-ı Hakk'ı zikir ve tesbih ediyorlar.

   İşte Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın mu'cizane terbiyesine bak ki nasıl edna bir kederle ve küçük bir gam ile başı dönüp sersemleşen ve küçük bir mikroba mağlup olan bu küçük insan, terbiye-i Kur'an ile ne kadar teali ediyor.

Ve ne derece letaifi inbisat eder ki koca dünya mevcudatını, virdine tesbih olmakta kısa görüyor.

Ve cenneti zikir ve virdine gaye olmakta az gördüğü halde, kendi nefsini Cenab-ı Hakk'ın edna bir mahlukunun üstünde büyük tutmuyor.

Nihayet izzet içinde, nihayet tevazuu cem'ediyor.

Felsefe şakirdlerinin buna nisbeten ne derece pest ve aşağı olduğunu kıyas edebilirsin.

   İşte felsefe-i sakîme-i Avrupaiyeden yekçeşm olan dehasının yanlış gördüğü hakikatleri; iki cihana bakan, gayb-aşina parlak iki gözü ile iki âleme nazar eden, beşer için iki saadete iki eliyle işaret eden hüda-yı Kur'anî der ki: Ey insan!

Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil belki sana emanettir.

O emanetin mâliki, her şeye kadîr, her şeyi bilir bir Rahîm-i Kerîm'dir.

O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor.

Tâ senin için muhafaza etsin, zayi olmasın.

İleride mühim bir fiyat sana verecek.

Sen muvazzaf ve memur bir askersin.

Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et.

Odur ki muhtaç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin tâkatin yetmediği şeylerden seni muhafaza eder.

   Senin şu hayatının gayesi, neticesi; o Mâlik'in esmasına ve şuunatına bir mazhariyettir.

Sana bir musibet geldiği vakit, de:

اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

Lemalar[Y] - 141

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder