"Her şey kendi nefsine mâliktir." diyorsun.
Hiçbir şey kendi nefsine mâlik olmadığına kat'î bir delil şudur ki: Esbabın içinde en eşrefi ve ihtiyar noktasında en geniş iradelisi, insandır.
Halbuki bu insanın düşünmek, söylemek ve yemek gibi en zahir ef'al-i ihtiyariyesinden yüz cüzünden onun dest-i ihtiyarına verilen ve daire-i iktidarına giren yalnız meşkuk tek bir cüzdür.
Böyle en zahir fiilin yüz cüzünden bir cüzüne mâlik olmayan, nasıl kendine mâliktir denilir?
Böyle en eşref ve ihtiyarı en geniş, bu derece hakiki tasarruftan ve temellükten eli bağlanmış bulunsa "Sair hayvanat ve cemadat kendi kendine mâliktir." diyen, hayvandan daha ziyade hayvan ve cemadattan daha ziyade camid ve şuursuz olduğunu ispat eder.
Seni bu hataya atıp bu vartaya düşüren, bir gözlü dehandır.
Yani hârika, menhus zekândır.
O kör dehan ile her şeyin Hâlık'ı olan Rabb'ini unuttun, mevhum bir tabiata isnad ettin, âsârını esbaba verdin, o Hâlık'ın malını bâtıl mabud olan tağutlara taksim ettin.
Şu noktada ve o dehan nazarında her zîhayat, her bir insan, tek başıyla hadsiz a'daya karşı mukavemet etmek ve nihayetsiz hâcatın tahsiline çabalamak lâzım geliyor.
Ve zerre gibi bir iktidar, ince tel gibi bir ihtiyar, zâil lem'a gibi bir şuur, çabuk söner şule gibi bir hayat, çabuk geçer dakika gibi bir ömür ile o hadsiz a'daya ve hâcata karşı dayanmaya mecbur oluyor.
Halbuki o bîçare zîhayatın sermayesi, binler matlublarından birisine kâfi gelmiyor.
Musibete giriftar olduğu zaman; sağır, kör esbabdan başka derdine derman beklemiyor وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ى ضَلَالٍ sırrına mazhar oluyor.
Senin karanlıklı dehan, nev-i beşerin gündüzünü geceye kalbetmiş.
Yalnız o sıkıntılı, zulümlü ve zulmetli geceye ısındırmak için yalancı, muvakkat lambalarla tenvir ettin.
O lambalar sürur ile beşerin yüzüne tebessüm etmiyorlar.
Belki beşerin ağlanacak acı hallerindeki eblehane gülmesine, o ışıklar müstehziyane gülüp eğleniyor.
Her bir zîhayat senin şakirdlerin nazarında zalimlerin hücumuna maruz, miskin birer musibetzededirler.
Dünya bir matemhane-i umumiyedir.
Dünyadaki sadâlar ölümlerden, elemlerden gelen vaveylâlardır. Senden tam ders alan şakirdin, bir firavun olur.
Fakat en hasis şeye ibadet eden ve menfaat gördüğü her şeyi, kendine rab telakki eden bir firavun-u zelildir.
Hem senin şakirdin mütemerriddir.
Fakat bir lezzeti için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir.
Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir.
Hem cebbardır fakat kalbinde bir nokta-i istinad bulamadığı için zatında gayet âciz bir cebbar-ı hodfüruştur.
O şakirdin gaye-i himmeti, hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hamiyet ve fedakârlık perdesi altında kendi menfaat-i nefsini arayan ve hırs ve gururunu teskin etmeye çalışan bir dessastır.
Nefsinden başka ciddi olarak hiçbir şeyi sevmiyor.
Her şeyi nefsine feda ediyor.
Lemalar[Y] - 140
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder