Ey Benî-İsrail ve ey Benî-Âdem!
Sizlere ne olmuş ki: Kalbleriniz taştan daha camid ve daha ziyade katılaşmıştır.
Zira görmüyor musunuz ki, o pek sert ve pek camid ve toprak altında bir tabaka-i azîme teşkil eden o koca taşlar, o kadar evamir-i İlahiyeye karşı mutî' ve musahhar ve icraat-ı Rabbaniye altında o kadar yumuşak ve emirberdir ki, havada ağaçların teşkilinde tasarrufat-ı İlahiye ne derece suhuletle cereyan ediyor.
Öyle de; tahte'z-zemin ve o sert, sağır taşlarda o derece suhulet ve intizam ile, hattâ damarlara karşı kanın cevelanı gibi muntazam su cedvelleri
{(Haşiye): Evet, zemin denilen muhteşem ve seyyar sarayın temel taşı olan taş tabakasının Fâtır-ı Zülcelal tarafından tavzif edilen en mühim üç vazifeyi beyan etmek, ancak Kur'an'a yakışır.
İşte birinci vazifesi: Toprağın, kudret-i Rabbaniye ile nebatata analık edip yetiştirdiği gibi, kudret-i İlahiye ile taş dahi toprağa dâyelik edip yetiştiriyor.
İkinci vazifesi: Zeminin bedeninde deveran-ı dem hükmünde olan suların muntazam cevelanına hizmetidir.
Üçüncü vazife-i fıtriyesi: Çeşmelerin ve ırmakların, uyûn ve enharın muntazam bir mizan ile zuhur ve devamlarına hazinedarlık etmektir.
Evet taşlar, bütün kuvvetiyle ve ağızlarının dolusuyla akıttıkları âb-ı hayat suretinde, delail-i vahdaniyeti zemin yüzüne yazıp serpiyor.}
ve su damarları, kemal-i hikmetle o taşlarda mukavemet görmeyerek cereyan ediyor.
Sözler - 248
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder