Dağların aslı, hilkaten bir madde-i mayiadan incimad etmiş taşlar olduğu fennen sabittir.
Tesbihat-ı Nebeviyeden olan
سُبْحَانَ مَنْ بَسَطَ الْاَرْضَ عَلٰى مَٓاءٍ جَمَدْ
kat'î delalet ediyor ki: Asl-ı hilkat-i arz şöyledir ki: Su gibi bir madde, emr-i İlahî ile incimad eder, taş olur.
Taş, izn-i İlahî ile toprak olur.
Tesbihteki Arz lafzı, toprak demektir.
Demek o su, çok yumuşaktır; üstünde durulmaz.
Taş çok serttir, ondan istifade edilmez.
Onun için Hakîm-i Rahîm, toprağı taş üstünde serer, zevilhayata makarr eder.}
mu'cizat-ı kudretine mazhar etmesi; Güneşin ziyası Güneşi gösterdiği gibi, o Fâtır-ı Zülcelal'i gösterdiği halde, nasıl onun o nur-u marifetine karşı kör olup görmüyorsunuz?
İşte şu üç hakikate nasıl bir belâgat giydirilmiş gör.
Ve belâgat-ı irşadiyeye dikkat et.
Acaba hangi kasavet ve katılık vardır ki, böyle hararetli şu belâgat-ı irşada karşı dayanabilsin, ezilmesin?
İşte baştan buraya kadar anladınsa, Kur'an-ı Hakîm'in irşadî bir lem'a-i i'cazını gör, Allah'a şükret.
Sözler - 251
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder