26 Aralık 2021 Pazar

İNSANLARIN YAŞAYIŞ DEVİRLERİ

 SERBESTİYET VE MALİKİYET DEVRİ...


Elde edilen yazılı ve görsel kaynaklardan hareketle, neticede şunu anlıyoruz ki, insanlar, ana hatlarıyla beş devir yaşamış.

Bunlar kısaca şöyledir:

1) İlkel hayat (vahşet ve bedevilik) devri.

2) Kölelik (memlûkiyet) devri.

3) Esirlik devri.

4) Ücretcilik devri.

5) Serbestiyet (liberal) ve malikiyet devri.

Bazı Avrupalı filozofların (Marks gibi) yanı sıra, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî de, eserlerinde bu “beş devir”lik tasnife yer vermekte ve fakat özellikle “beşinci devir”in mânâ ve mahiyetini tarif noktasında diğerlerinden ayrılmaktadır.

Meselâ, Karl Marks, beşinci devir hakkındaki temel felsefesini “komünizm/komün hayatı” tezine dayandırırken, Said Nursî ise, son devrin “serbestiyet ve malikiyet” devri olacağını ifade etmiştir.

Geçen zaman içinde yaşanan gelişmeler, ileriye yönelik tahminler, öngörüler, veya kontrolü neredeyse imkânsız hale gelen iletişim teknolojisinin bahşetmiş olduğu imkânlar nazar–ı itibara alındığında, görünen genel tablo Said Nursî’nin tezini kat’i sûrette doğrulamaktadır.

Zira, insanlık âlemi, gerek sosyal ve gerekse siyasî yaşayış veya kabulleri noktasında serbestiyet, malikiyet, hürriyet, cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel ferdî hakların sağlanması istikametinde kararlı adımlarla yol almaktadır.

Bu da gösteriyor ki, insanların ekseriyeti kölelik ve esirliği çağdışı bulup temelden reddederken, artık sınırlı bir maaşa mahkûm olmayı da kolay kolay kabullenemiyor, benimseyemiyor. En azından, kendisi de çalıştığı işyerinin ya ortağı, hissedarı olmak istiyor, ya da iş performansına uygun şekilde prim talep ediyor, bonus talep ediyor.

Sosyal ve iktisadî hayat noktasında durum böyle olduğu gibi, siyasî görüş noktasında da hürriyet ve demokrasinin yükselen değerler listesinin en üst sırasına doğru çok güçlü hamleler yaptığı görülmektedir.

Bütün bunlar, müsbet mânâdaki serbestiyet ve malikiyete dayalı hayat tarzına kuvvet vermektedir.

Ancak, bunun yanı sıra, eş zamanlı ve atbaşı giden bir başka durumdan da söz etmekte fayda var.

Ülke ve coğrafya farkı olmaksızın, bazı insanlar, elindeki bütün fırsat ve imkânları nefis ve şeytanını, heva ve hevesini tatmin etme yolunda kullanıyor.

Zahiren, bu da “serbestiyet ve malikiyet” gibi görünmekle birlikte, esasında bu tarz bir yaşayış, nefis ve şeytana esir ve köle olmaktan başka birşey değildir.

Evet, nefsinin her arzusunu yerine getiren, onun esareti ve sultası altına girmiş demektir.

Zira, hakiki hürriyet, kişinin ne kendisine, ne de başkasını zarar vermediği bir hayat tarzıdır.

Şu garip asrın garip hayat tarzlarına bakın ki, beşinci devrin hükümranlığı dünyanın hemen her tarafını sarmış durumda iken, kimi insanlar veya sosyal gruplar hâlâ ilk devrin, ya da ilkel devirlerin vahşetini, zulmetini, esaretini andıran hayat safhalarını yaşıyor, yahut bunu başkalarına yaşatmaya çalışıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder