Dinler ve hükümetlerin rolü:
İnsanlık tarihiyle birlikte dinler ve hükümetler de var olagelmiştir.
Şayet, insanı terbiye ve hayatı tanzim eden dinler olmasaydı, insanlık vahşetten, bedeviyetten, memlukiyet ve esaretten kurtulma şansını, fırsatını bulamayacaktı.
Aynı şekilde, semavî dinlerden ilham alan hükümetler olmasaydı, sosyal hayat yine hercümerç olmaktan kurtulamayacaktı.
Demek ki, insanlığın geçirmiş olduğu “beş devir”in günahlarını, menfîliklerini, hak dinlere ve müsbet hükümetlere yüklememek lâzım.
Kimi siyasî habis cereyanlar ile menfaatini öncelleyen sosyal gruplar, ellerine geçen fırsatı en katı, en insafsız bir sûrette kullanarak, geniş kitleleri vahşî ve bedevî bir hayata, ardından köle ve esir hayatını yaşamaya zorlamışlar, mecbur bırakmışlardır.
Menfaatperestler, sondan bir önceki merhalede ise, kitlelere esirliğin bir üst modeli olan ecirliği revâ görmüşler, milyonlarca insanı belli bir ücret mukabilinde ömür boyu çalışmaya adeta mahkûm etmişlerdir.
İnsanlık, nihayet son elli–yüz yıllık süreç içinde ciddî bir uyanış içine girdiler ve Allah’ın onlara bahşetmiş olduğu fıtrî kabiliyeti, kapasiteyi tam olarak kullanma ve ortaya koyma erdemine eriştiler.
Bu yöndeki duygu ve düşüncelerin inkişafıyla, hür teşebbüs iradesi güçlendi. “Teşebbüs–i şahsî ve hiss–i rekabet” kamçılandı. Bu ise, makine–i tekemmülât–ı medeniyenin buharı hükmüne geçti. (Bkz: Said Nursî; Nutuk, Prens Sabahaddin Beye mektup, 1908.)
Risâle–i Nur’da ilmî/fikrî takip
Üstad Bediüzzaman, “Beş devir”den söz ederek, bunların sadece dördünün ismini zikrettiği Lemeat isimli eserini 1921’de telif ediyor. (İstiklâl harbinin en ateşli hengâmesi içinde beşinci devir olan “serbestiyet ve malikiyet”ten söz etmek, kolay olmasa gerek.)
Bediüzzaman Hazretleri, o tarihten en az on sene sonra telif etmiş olduğu Mektubat/28. Mektup’ta ise, yukarıda sıralamış olduğumuz beş devrin tamamını yazarak, nisbeten daha geniş izahatta bulunuyor.
Bu da bize gösteriyor ki, Risâle–i Nur’daki sırlı hakikatlerden biri de “ilmî/fikrî takip” meselesidir.
Bir risâlede, izahını veya devamını tam olarak göremediğiniz bir bahsin mütemmimi, bir başka bahiste, bir başka risâlede karşımıza çıkıyor.
Bu ise, müellifin kesben, kasden veya iradî bir çalışmasının değil, şaşmaz bir kudsî iradenin, bir İlâhî inayetin eseridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder