Hastalıklarla iç içe bir ömür, size ne öğretti?
Hayatımızın bir başkasının elinde olduğunu. Çok kere “benim gözüm, benim kulağım, benim gönlüm, benim elim” deyip duruyoruz. Hâlbuki gözümüzün nurunu Cenâb-ı Hakk söndürecek olsa, bize kim bir göz bağışlayabilir? İşte hastalıklar insanda olan âfiyet nimetinin daima hatırlanmasını sağlıyor ve kulu Hâlikına daha çok bağlıyor. Hiç bir eksiği olmayan, her nimete mazhar olan kimseler çok defa hüsranın yaylasına çadır kurup mezarlarda geçecek günleri unutuveriyorlar. Hâlbuki insan sabaha çıktığında akşama ereceğini bilemez. Hattâ bir dakika sonra başına ne gelecek, onu bile tahmin edemez. İki Cihanın Saâdet Güneşi Efendimiz (Aleyhisselâtu Vesselâm), Abdullah b. Ömer’e şöyle dedi: “Sabaha çıktığın vakit akşama çıkacağını düşünme, akşama çıktığın vakit de sabahlayacağını hatırına getirme. Hayatından ölümün ve sıhhatinden hastalığın için –zaman– ayır. Yâ Abdullah! Yarın adının ne olacağını bilemezsin!” Evet, günümüzdeki bütün kavgalar, gürültüler ölümün unutulmasından, hesap gününün hesaba alınmamasından ileri gelmektedir.
Şunu da ifade edeyim ki, hastalıklar ölüm sebebi değildir. Ancak eceli gelenler ölür. Herhangi bir hastanın başında O'nun ölümünü bekleyen nice sağlam insanlar senelerce önce ebediyete kanat açtı. Hayatı yaratan Allah Teâlâ olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O’dur. O halde ne gam!..
Rafet Özcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder