Tenbih
Bundan onbeş sene evvel Rusya'nın şimalinde esir olduğum zaman doksan esir zabitlerimizle beraber büyük bir fabrika koğuşunda bulunuyorduk.
Sıkıntı ve ruh darlığından çok münakaşalar, gürültüler oluyordu.
Umumun bana karşı ziyade hürmetleri olduğundan teskin ediyordum.
Sonra, sükûneti muhafaza için dört-beş zabiti tayin ettim.
Ve dedim: "Hangi köşede bir gürültü işittiniz, hemen yetişiniz.
Hangi taraf haksız ise ona yardım ediniz." Hakikaten bu tedbir ile gürültünün önü alındı.
Benden soruldu: "Ne için haksıza yardım ediniz diyorsun?"
Cevaben, o zaman demiştim ki: "Haksız insafsızdır.
Bir dirhem menfaatini, kırk dirhem istirahat-i umumiye için bırakmaz.
Haklı adam ise insaflı olur.
Bir dirhem hakkını, sükûnet-i umumiyedeki kırk dirhem arkadaşının menfaatine feda eder, bırakır.
Gürültü kalkar, sükûnet iade edilir.
Bu koğuştaki doksan zât istirahat eder.
Eğer haklıya muavenet edilse, gürültü daha ziyadeleşecek.
Bu nev' hayat-ı içtimaiyede menfaat-i umumiyenin ehemmiyeti nazara alınır."
İşte ey kardeşlerim!
Bu hayatın, bu içtimamızda "Bu kardeşim bana haksızlık etti diye küstüm" demeyiniz.
Bu pek hatadır.
O arkadaşın sana bir dirhem zarar vermiş ise, sen küsmekle kırk dirhem bizlere zarar veriyorsun.
Belki kırk lira Risale-i Nur'a zarar vermek muhtemeldir.
Fakat lillahilhamd pek haklı ve kuvvetli müdafaatımız, arkadaşların mükerrer isticvaba gitmelerinin önünü aldığından, fesadın önü alındı.
Yoksa birbirinden küsmüş kardeşler, bir sinek kanadı kadar küçük bir çöpün göze girmesi gibi veyahut bir kıvılcımın baruta düşmesi gibi, az bir garazla büyük bir zarar verebilirdi.
Latif Nükteler - 58
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder