20 Temmuz 2021 Salı

ALLAH RIZASI

 Muhabbetlerde karşılık beklemeksizin, Rıza-yı İlâhî esas olmalı.

Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, insanlarla olan muhabbetlerde, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.
(Lem’alar, İhlas Risalesi)

Hz. Ebu Hüreyre(r.a) anlatıyor: Resûlullah(a.s.v) buyurdular ki: Allah bir kulu sevdi mi Hz.Cebrail aleyhisselam’a: “Allah falanı seviyor, onu sen de sev!” diye seslenir. Onu Cebrail de sever. Sonra o, sema ehline: “Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!” diye nida eder, derken bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz konur (Halkı arasında hüsn-ü kabule mazhar olur).

Allah Celle Celaluhu, bir kula da buğzetti mi Cebrail aleyhisselam’a: “Ben falancaya buğzettim, sen de buğzet!” diye seslenir. Ona Cebrail de buğzetmeye başlar. Sonra Cibril sema ehline nida eder: “Allah Celle Celaluhu falan kimseye buğzetti, siz de buğzedin!” Sonra yeryüzüne onun için buğz vaz’edilir(Halkı arasında nefret edilen biri olur).
(Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157; Muvatta, Şi’r 15)

Yerinde sarfolunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşruanın cezası, merhametsiz bir musibettir. Evet, insan evvela nefsini sever. Sonra akâribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinatı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alâkadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir.

Hâlbuki şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırab içinde kalır yahut gaflet ile sarhoş olur.

Mâdem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul.

Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eşyâyı Onun nâmıyla ve Onun âyinesi olduğu cihetle ızdırabsız sevebilirsin. Demek şu muhabbet, doğrudan doğruya kâinata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elîm bir nıkmet olur.
(Sözler, 24.Söz, 5.Dal)

Gayr-î meşru dâiredeki haram bir sevmekte bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalar ile o cüz’î lezzet, zehirli bir bal hükmüne geçer. (Asay-ı Musa, 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder