21 Temmuz 2020 Salı

31 MART HADİSESİ

  Ey ulü'l-emr!
Bir haysiyetim vardı, onunla İslâmiyet milliyetine hizmet edecektim; kırdınız.
Kendi kendine olmuş, istemediğim bir şöhret-i kâzibem vardı; onunla avama nasihatımı tesir ettiriyordum, maal-memnuniye mahvettiniz.
Şimdi usandığım bir hayat-ı zaîfim var.
Kahrolayım, eğer i'dama esirgersem.
Mert olmayayım, eğer ölmeye gülmekle gitmezsem.
Sureta mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intac edecektir.
Bu hal bana zarar değil, belki şandır.
Fakat millete zarar ettiniz.
Zira nasihatımdaki tesiri kırdınız.
Sâniyen: Kendinize zarardır.
Zira hasmınızın elinde bir hüccet-i kàtıa olurum.
Beni mihenk taşına vurdunuz.
Acaba fırka-i hâlise dediğiniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç tanesi sağlam çıkacaktır.
Eğer meşrutiyet, bir fırkanın istibdadından ibaret ise ve hilaf-ı şeriat hareket ise:
 ﻓَﻠْﻴَﺸْﻬَﺪِ ﺍﻟﺜَّﻘَﻠﺎَﻥِ ﺍَﻧِّﻰ ﻣُﺮْﺗَﺠِﻊٌ

{(Haşiye): Yani: Bütün dünya, cinn ve ins şahid olsun ki, ben mürteciyim.}
Zira yalanlarla ittihad yalandır ve ifsadat üzerine müesses olan ism-i meşrutiyet fasiddir.
Müsemma-yı meşrutiyet; hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır. Maatteessüf bunu kemal-i telaş ve teessüfle ihtar ediyorum ki: Meselâ bir âlim-i zîtehevvür ki, sıfat-ı ilim kendini fesad ve fenalıktan men'etmiş iken, daima onun sıfat-ı tehevvüründen vücuda gelen fesad ve fenalığın zikri vaktinde, onu âlimlikle yâdetmek ve sıfat-ı ilme ilişmek, nasıl ilme husumet ve adaveti îma eder.
Kezalik şeriat-ı mutahharanın ve ittihad-ı Muhammedînin ism-i mukaddesi ki; fırkaların ağraz-ı şahsiye ve hilaf-ı Şeriat ile ektikleri tohum-u fesadı, bir milyon fişenk havaya atıldığı ve umum siyaset ve asayiş efrad elinde kaldığı ve ortalık anarşist gibi olduğu halde, o müdhiş fırtına mu'cize-i şeriatla kansız, hafif geçtiği halde, o mübarek nam ile, o müdhiş fesadı binden bir dereceye indirmekle beraber; daima o ismi garaz sahiblerine siper göstermek, pek büyük ve tehlikeli bir noktaya, belki ukde-i hayatiyeye ilişmektir ki; dehşetinden her bir vicdan-ı selim titriyor, dağdar-ı teessüf oluyor.
   Süreyya'yı süpürge yapmağa, üfürmekle Şems'i söndürmeğe ihtimal veren; belâhetini ilân eder.
Meselâ: Ağrı Dağı ile Sübhan Dağı, ikisini tartacak dehşetli bir terazinin birer kefesine konulsalar ve cevv-i semada Zühal'de duran bir melek de o terazinin ucunu tutsa, Ağrı Dağı üzerine bir dirhem ilâve olunsa; Sübhan Dağı âsumana, Ağrı Dağı zemine geldiğini görenlerden fikri kısa olanlar, kıymet ve sıkleti, tamamen o ilâveye verecekler.
   İşte haysiyet-i askeriye ve hamiyet-i İslâmiye ve şeriat-ı Muhammediye, o cesîm dağlara benzer.
Esbab-ı hariciye, bir dirhem kıymetindedir.
Bu kıymetsiz esbabı esas tutmak, insaniyetin ve İslâmiyetin kıymetini bilmemek ve tenzil etmektir.
   Hakkın hatırını kırmayacağım, hakikatı söyleyeceğim.
Zira hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez.
Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yalnız hak sağ olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder