📖 7. Bölüm: Öğrenme Engel Tanımaz
Öğrenmek, sadece belirli bir yaşa, fiziksel güce ya da özel imkânlara bağlı bir ayrıcalık değildir. Gerçek anlamda öğrenmek isteyen için engel yoktur. Yaşlılık, yoksulluk, engellilik ya da zor şartlar — hiçbirisi öğrenme azmine karşı duramaz. Tarih ve hayat, bu gerçeği ispatlayan örneklerle doludur.
🧓 Yaşlılık Öğrenmeye Engel Değildir
“Artık geç kaldım” sözü, öğrenmenin önündeki en büyük zihinsel duvardır. Oysa her yaşta öğrenilen bilgi, hem bireyin gelişimine katkı sağlar hem de çevresine ilham olur. Yaş ilerledikçe tecrübe artar; öğrenme bu tecrübeyle birleştiğinde bilgelik doğar.
“İki günü eşit olan ziyandadır.”
(Hadis-i şerif, Beyhakî, Şuabü’l-İman)
Bu hadis, sürekli gelişim ve yenilenmenin bir iman sorumluluğu olduğunu hatırlatır.
♿ Engeller Kalbe Değil, Bedene Aittir
Engelli bireylerin ilim yolunda verdikleri mücadeleler, tüm insanlığa örnektir. Bedensel bir eksiklik, zihinsel ve ruhsal gelişimin önüne geçemez. Azim ve sabır, en büyük öğreticidir.
Kur’an’da görme engelli sahabî Hz. Abdullah bin Ümmü Mektum’a büyük değer verilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), onun azmini övmüş, ezan okumasını ve Medine’de yerine vekalet etmesini istemiştir.
Bu örnek, engelin Allah katında asla bir eksiklik olmadığını açıkça gösterir.
📚 İmkânsızlık Bahanesi Değildir
Nice âlim, yoksulluk içinde, mum ışığında, tahta kalemle öğrenmiş; kimi öğrenciler soğuk odalarda, kimi dağ yollarında bilgiye ulaşmaya çalışmıştır. Önemli olan öğrenme aşkıdır. İmkanlar değil, niyet ve gayret belirleyicidir.
Bediüzzaman şöyle der:
“İnsan çalışmakla kemâl bulur; himmetle terakki eder.”
Bu söz, öğrenmenin bir kader olmadığını; bir irade ve gayret meselesi olduğunu gösterir. Her insan, hangi şartta olursa olsun öğrenmeye açık olabilir.
🌿 Gönül Notu:
“Engel, bedenin değil; niyetin önündeyse gerçek engeldir. Kalbi açık olanın önünde, hiçbir kapı kapalı kalmaz.”
İşte yazı dizimizin son bölümü olan 8. bölüm: “Öğrenmeyi Hayata Taşımak” başlıklı yazı:
📖 8. Bölüm: Öğrenmeyi Hayata Taşımak
Öğrenmek, sadece bilgi sahibi olmak için değil; yaşamayı güzelleştirmek, davranışları dönüştürmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir. Bilgi, uygulamaya geçmediğinde zihinde yüklü bir eşyadan ibaret kalır. Gerçek öğrenme, hayatla bütünleşendir.
🧭 Bilgiyi Yaşamak
İlimle amel etmek, İslam’ın temel prensiplerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatı, öğrendiğini yaşayan bir örnek şahsiyettir. O, sadece öğreten değil; her davranışıyla ilmin nasıl yaşanacağını gösteren en büyük muallimdir.
“En hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.”
(Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21)
Bu hadis, öğrenmenin kendisinden ibaret olmadığını, başkalarına aktarma sorumluluğunu da beraberinde getirdiğini hatırlatır.
🔄 Bilgiyi Davranışa Dönüştürmek
Öğrendiğimiz bir duayı okumuyorsak, bir hakikati hayatımıza taşımıyorsak, bir bilgiyi başkalarıyla paylaşmıyorsak; öğrenme tam manasıyla tamamlanmamış demektir.
Bediüzzaman, bu konuda şöyle der:
“İlim bir nurdur. O nur, vicdanla birleşirse kemale erer.”
Yani ilim ancak kalple, vicdanla ve amel ile tamamlanır. Bilgi; ahlâk, tevazu ve fayda ile anlam kazanır.
🧩 Günlük Hayatta Uygulama
Öğrendiğimiz bir hadisle davranışımızı güzelleştirebiliriz.
Yeni bir duayı ezberleyip namazlarımıza katabiliriz.
Kitapta öğrendiğimiz bir bilgiyi çocuklarımızla paylaşabiliriz.
Bir tecrübeyi başkasına faydalı olacak şekilde aktarabiliriz.
Unutmayalım ki, hayata yansımayan bilgi kalpte kök salmaz.
🌿 Gönül Notu:
“Bilgi, kalbe dokunmuyorsa eksiktir. Öğrenmenin en güzel şekli, öğrendiğini yaşamaktır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder