Gazve-i Buvat'ta, yine Buharî, Müslim başta, kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki Hazret-i Câbir dedi ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etti: نَادِ بِالْوُضُوءِ "Abdest almak için nida et!" dediler.
"Su yok." denildi.
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm dedi: "Bir parça su bulunuz." Gayet az su getirdik.
Sonra o az su üstüne elini kapadı, bir şeyler okudu; bilmedim ne idi.
Sonra ferman etti: رِدْنَا بِجَفْنَةِ الرَّكْبِ Yani kafilenin büyük teştini (tekne) getir.
Bana getirildi, ben de Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın önüne koydum.
O da elini içine koydu, parmaklarını açtı.
Ben de o az suyu, mübarek eli üzerine döküyordum.
Gördüm ki mübarek parmaklarından kesretle su aktı, sonra teşt doldu.
Suya muhtaç olanları çağırdım; bütün geldiler, o sudan abdest alıp içtiler.
Ben dedim: "Daha kimse kalmadı." Elini kaldırdı, o cefne (yani tekne) lebâleb dolu kaldı.
İşte şu mu'cize-i bâhire-i Ahmediye (asm) manen mütevatirdir.
Çünkü Hazret-i Câbir o işte başta olduğu için birinci söz onun hakkıdır.
O, umumun namına ilan ediyor.
Çünkü o vakit hizmet eden o zat idi; ilan, başta onun hakkıdır.
İbn-i Mesud da aynen rivayetinde diyor ki: Ben gördüm ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın parmaklarından çeşme gibi su akıyor.
Acaba meşahir-i sıddıkîn-i sahabeden olan Enes, Câbir, İbn-i Mesud gibi bir cemaat dese: "Ben gördüm." Görmemesi mümkün müdür?
Şimdi şu üç misali birleştir, ne kadar kuvvetli bir mu'cize-i bâhire olduğunu gör ve şu üç tarîk birleşse hakiki tevatür hükmünde parmaklarından su akmasını kat'î ispat eder.
Hazret-i Musa aleyhisselâmın taştan on iki yerde çeşme gibi su akıtması, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın on parmağından on musluk suyun akmasının derecesine çıkamaz.
Çünkü taştan su akması mümkündür, âdiyat içinde naziri bulunur.
Fakat et ve kemikten âb-ı kevser gibi suyun kesretle akmasının naziri, âdiyat içinde yoktur.
Zülfikar - 44
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder