En büyük muhacir; günahlardan uzaklaşan ve Allah sevgisinin dışında kalan bütün sevgileri kalbinden silip atandır.
Bir gün İbrahim b. Edhem, Rabbine şöyle dua eder:
“Ya Rabbi, senin aşkına tutuldum. Senden gayrı her şeyi terk edip huzuruna geldim. Seni gördükten sonra, bakışlarım başka şey görmez oldu...”
O, tam bu dualarla dopdolu olduğu ve bu duanın mânevî atmosferi içinde bulunduğu bir sırada, Kâbe’nin kenarında oğlunu görür. Oğlu da onu görmüştür. Senelerin verdiği hasret, ikisini birbirine koşturur. Tam sarmaş dolaş olurlar ki, hâtiften bir ses gelir:
“İbrahim, bir kalbte iki sevgi olmaz!”
İşte o zaman İbrahim ikinci çığlığı basar:
“Muhabbetine mani olanı al, Allah'ım!” Ve oğlu ayaklarının dibine yığılıvermiştir..." (Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, İbrâhim Ethem’in hayatı kısmı)
Rahmet-i İlâhîye Hicret
Günahlardan kaçıp Rabbin kapısını çalma, O’ndan af fermanı gelinceye dek, kapıdan ayrılmama, bu da bir hicrettir. Şu yakarış bunu ne güzel ifade eder:
“İlâhî, günahkâr kulun sana geldi.
Günahlarını itiraf edip sana yalvarıyor.
Eğer affedersen bu senin şanındandır.
Eğer kovarsan, senden başka kim merhamet edebilir.”
Daha önceleri işleyip durduğu günahları terkettikten sonra, bir daha aynı günaha dönmeyi, cehenneme girmekten daha ızdırap verici bulan bir insan, hep hakiki mânâda hicret yolundadır.
Helâl hudutlarının son sınır taşlarını, mayınlı bir tarla gibi görüp oralara yanaşmayan; eline, ayağına, gözüne, kulağına, ağzına, dudağına dikkat eden bir insan, ömrünün sonuna kadar hep hicret ediyor demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder