24 Aralık 2024 Salı

CEHALETİN BÖYLESİ...

 SAID NURSI,SEYH SAID VE SAID MOLLA VE ÜCÜNÜ BIRBIRINE KARISTIRAN CEHALET

Said Nursi, Şeyh Said ve Said Molla'nın fikirleri ve yaşantıları birbirine karıştıralacak kadar yakın mı? Bu üç Said'in birbirine sık sık karıştırılması cehalet mi, kasıt mı? Halbuki Said Nursi ve başlattığı hareket hakkında bir şeyler bilmek, bugünü ve geleceği anlamak için mutlaka gerekli.

“Said Nursi ile Şeyh Said’i birbirine karıştıran yaygın bir cehalet var. Bu cehalet, uluslararası niteliği olan bilimsel bir toplantıyı sadece küçük bir ayrıntıdan yakalayarak ilgi menziline alıyor. Halbuki Said Nursi ve başlattığı hareket hakkında bir şeyler bilmek, bugünü ve geleceği anlamak için mutlaka gerekli.”

Bu ifadeler Prof. Mümtaz’er Türköne’nin Zaman gazetesinin 23.11.2007 tarihli nüshasında yayınlanan “Bediüzzaman Said Nursi” başlıklı yazısında yer almakta.

Prof. Türköne’nin üzerine basarak ifade ettiği “cehalet,” Bediüzzaman Said Nursi’ye bilgisizce ve bilinçsizce muhalefet etmenin ilginç ve ibret verici örneğini ortaya koyuyor. Tabii işin içinde kolaycılık ve “el çabukluğu marifet” anlayışı da var. Böyle bir yaklaşım ise, yine Prof. Türköne’nin de yazısında konu ettiği uluslararası bir sempozyuma, “dünyanın değişik yerlerinden, ağırlıklı olarak Batı dünyasından bilim adamları”nın bir araya geldiği, “ciddi ve önemli konuların” konuşulduğu akademik bir organizasyona karşı kolaylıkla sergilenebiliyor. Üstelik aynı dönemlerde yaşayıp, ülke olarak yaşanan hadiselere birbirine taban tabana zıt tavır ve yaklaşım sergileyen iki isim Bediüzzaman Said Nursi’yi ve Şeyh Said’i aynı kefeye koyarak. Daha da ötesi onları aynı kişiymiş gibi görerek ve göstererek.

Bilinçli bir şekilde karıştırılıyor

Aynı yaklaşım ve art niyetin bir diğer örneğine TBMM çatısı altında da şahit olundu.

18-20 Kasım 2007 tarihlerinde İstanbul Kongre ve Gösteri Merkezi’nde gerçekleştirilen “Adalet: Risale-i Nur’a Göre Daha İyi Bir Dünyanın İnşasında Adaletin Yeri ve Rolü” başlıklı uluslararası sempozyumun sponsorları arasında Türk Hava Yolları (THY) da bulunuyordu. CHP milletvekili Kemal Anadol, Meclis TBMM Başkanlığı’na bir önerge sunmuş, bu önergesinde “Atatürk önderliğinde kurulan THY’nin, 1925’teki Şeyh Said isyanı nedeniyle hakkında soruşturma açılan ve sürgün edilen Said-i Nursi’nin kurucusu olduğu dini cemaatin öğretilerini konu alan toplantıya sponsor olması sizce doğru mudur?” sorusunu yöneltmişti. Bu ifadelerde üç ismin, Atatürk, Şeyh Said ve Said Nursi’nin gayet bilinçli ve özellikle tercih edildiği açıkça görülmekte. Hele Said Nursi’nin böyle bir olayda yer almadığı, hatta engellemek için elinden gelen gayreti sarfettiğinin bilincinde olduğu da kendisini göstermekte. Bu yüzden de böyle bir hareketin mazlumları arasında yer aldığını söylemek yerine, hakkında soruşturma açıldığı ve sürgün edildiği sinsice dile getirilmekte.

Aynı programla ilgili sergilenen bilinçli bilgisizlik zincirinin bir başka halkasına daha değinelim. CHP’li Anadol’un soru önergesini 22 Kasım 2007 tarihli nüshasında “THY’den cemate sponsor olur mu?” başlığıyla veren Milliyet gazetesi, okurlarını Bediüzzaman’la ilgili bilgilendirme maksadıyla şu kısa tanıtım yazısını sunmayı ihmal etmemişti:

“Said-i Nursi, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’nde ‘Yapıtlarıyla çağdaş uygarlığın, laikliğin karşısında yer aldı’ diye tanıtılıyor. Atatürk’e deccal diye saldıran Said-i Nursi, radyo, otomobil, elektrik gibi buluşları cin ve meleklerle açıkladı.”

Tezat içinde tezat, kasıt içinde kasıt, art niyet içinde art niyet dolu ifadeler, yaklaşımlar ve iftiralar…



BİRBİRİNE ZIT İKİ SAİD


Sanki Bediüzzaman, 13 Şubat 1925’te patlak veren ve adını Palulu Şeyh Said’den alan Şeyh Said Hadisesi öncesi ve sonrasında olaya kesinlikle katılmadığını söylememiş gibi. Sanki çevresindeki insanlara da katılmamaları yönünde ısrarlı telkinlerde bulunmamış gibi. Sanki o hararetli dönemde görüşlerini dikkate alan binlerce kişinin hayatının kurtulmasına vesile olmamış gibi. Sanki haksız ve mesnetsiz bir şekilde yerinden yurdundan alınıp ömrünün son demine kadar maruz kaldığı sürgünlere, baskı ve zulümlere rağmen müsbet tavrından ve duruşundan taviz vermemiş gibi…

Bir yanda yüzlerce kişinin ölümü, idamı; onbinlerce kişinin yerinden yurdundan sürülmesiyle neticelenen silahlı mücadeleye kalkışan Şeyh Said. Diğer yanda bu hareketin yanlışlığını ifade için çırpınan, engellemek için elinden geleni yapan Said Nursi.

Aralarında bir benzerlik, bir yakınlık kurabilen var mı?


KARIŞTIRILAN DİĞER İSİM: SAİD MOLLA


Bediüzzaman Said Nursi ile karıştırılan, özellikle karışık gösterilen bir başka isim daha var: Said Molla.

Dilerseniz biraz tanıyalım.

Uzun süre Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerinde bulundu. Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra İngiliz haber alma servisi ajanı olarak İstanbul’da bulunan, Milli Mücadeleyi engelleyebilmek için çalışmalar yürüten, Batı Anadolu’da Albay Emiling adıyla faaliyetlerde bulun İngiliz ajanı rahip Robert Frew (Rahip Fru) ile yakın ilişkileri oldu. 20 Mayıs 1920’de İstanbul’da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurdu. Ajan Robert Frew aracılığıyla İngiliz yönetiminden parasal destek sağladı.

Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne kurucu üye olarak katıldı.

1918-1921 arasında İstanbul Gazetesi’ni yayımladı. İngiliz casusu olduğu saptanınca, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Romanya’ya kaçtı. 1924’te “Yüzellilikler” listesine alındı ve 1927’de vatandaşlıktan çıkarıldı.

Sait Molla’nın Rahip Frew’a yazdığı bazı mektupların Nutuk’taki belgeler bölümünde “Said” imzasıyla yer verildiğini, Said Molla’nın Rahip Frew’a “Üstadım” “Sayın Üstad,” “Aziz Üstadım” gibi ifadeler kullandığını ifade edelim. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz tarafından sadeleştirilerek tekrar düzenlenen “Kemal Atatürk Nutuk” isimli eserde “Said Molla Nasıl Çalışıyordu” başlığı altında sunulan mektuplar ibretli ifadelerle dolu. Mustafa Kemal’in Said Molla hakkındaki şu cümlesinde, bir vatan haininin portresi çok net olarak ortaya konulmakta:

“Said Molla’nın cemiyetin alenî teşebbüsatında olduğu gibi hafî (gizli) cihetinde de ondan daha ziyade rolü olduğu görülecektir.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder