14 Nisan 2024 Pazar

RUH VE CESET

  DÖRDÜNCÜ MENBA': 

   Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissî olmayan nevilerde hükümran olan kavanine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emrî, vücud-u haricî giyse idi, o nevilerin birer ruhu olurdu.

Halbuki o kanun daima bâkidir.

Daima müstemir, sabittir.

Hiçbir tagayyürat ve inkılabat, o kanunların vahdetine tesir etmez, bozmaz.

Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülatı, zerre gibi bir çekirdeğinde ölmeyerek bâki kalır.

İşte madem en âdi ve zaîf emrî kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır.

Elbette ruh-u insanî, değil yalnız beka ile, belki ebedü'l-âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir.

Çünki ruh dahi Kur'anın nassı ile,

قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ى

ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zîşuur ve bir namus-u zîhayattır ki; kudret-i ezeliye, ona vücud-u haricî giydirmiş.

Demek nasılki sıfat-ı iradeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin, daima veya ağleben bâki kalıyor.

Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekaya mazhar olmak daha ziyade kat'îdir, lâyıktır.

Çünki zîvücuddur, hakikat-i hariciye sahibidir.

Hem onlardan daha kavîdir, daha ulvîdir.

Çünki zîşuurdur.

Hem onlardan daha daimîdir, daha kıymetdardır.

Çünki zîhayattır.

Sözler - 518

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder