Evet insan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde; sermayesi hiç hükmünde...
Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde; iktidarı, hiç hükmünde bir şey...
Âdeta sermaye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır.
Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belaları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir.
Bu derece âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.
Malûmdur ki: Zararsız yol, zararlı yola -velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir.
Halbuki mes'elemiz olan ubudiyet yolu, zararsız olmakla beraber ondan dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediye hazinesi vardır.
Fısk ve sefahet yolu ise; -hattâ fâsıkın itirafıyla dahi- menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimal ile şekavet-i ebediye helâketi bulunduğu; icma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir.
Ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır.
Elhasıl: Âhiret gibi, dünya saadeti dahi, ibadette ve Allah'a asker olmaktadır.
Öyle ise, biz daima
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى الطَّاعَةِ وَالتَّوْف۪يقِ
demeliyiz.
Ve müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
Sözler - 19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder