İşte bu surette kuvve-i zaika, yalnız maddî cesede bakmıyor.
Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle midenin fevkınde hükmü var, makamı var.
İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazife-i şükraniyeyi yerine getirmek ve enva'-ı niam-ı İlahiyeyi hissedip tanımak kaydı ile ve meşru olmak ve zillet ve dilenciliğe vesile olmamak şartıyla, lezzetini takib edebilir.
Ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı, şükürde istimal etmek için leziz taamları tercih edebilir.
Bu hakikata işaret eden bir hâdise ve bir keramet-i Gavsiye: Bir zaman Hazret-i Gavs-ı A'zam Şeyh Geylanî'nin (K.S.) terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyormuş.
O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine; bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor.
O riyazattan za'fiyetiyle vâlidesinin şefkatini celbetmiş.
Ona acımış.
Sonra Hazret-i Gavs'ın yanına şekva için gitmiş.
Bakmış ki, Hazret-i Gavs kızartılmış bir tavuk yiyor.
Nazdarlığından demiş: "Yâ Üstad!
Benim oğlum açlıktan ölüyor.
Sen tavuk yersin!" Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillah!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp, tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemed ve mevsuk çok zâtlardan Hazret-i Gavs gibi keramat-ı hârikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak manevî tevatürle nakledilmiş.
Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin."
İşte Hazret-i Gavs'ın bu emrinin manası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir...
Lemalar - 140
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder