Belki Cenab-ı Hak bu hizmeti kabul eder ve eski günahıma keffaret yapar.
Bu hizmete karşı şeytan-ı racîmden başka hiç kimsenin, -mü'min olsun kâfir olsun, sıddık olsun zındık olsun- karşı gelmeye hakkı yoktur.
Çünki imansızlık başka şeylere benzemiyor.
Zulümde, fıskta, kebairde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir.
Fakat imansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet yok.
Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azab içinde azabdır.
İşte böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve iman gibi kudsî bir nura hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak; benim gibi alâkasız ve yalnız ve eski günahlarına keffaret aramağa mecbur bir adamda ne kadar hilaf-ı akıldır, ne kadar hilaf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir, divaneler de anlayabilirler.
Amma Kur'an ve imanın hizmeti ne için beni men'ediyor dersen, ben de derim ki: Hakaik-i imaniye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile âlûde olsa idim; elimdeki o elmaslar iğfal olunabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset değil mi?" diye düşünürler.
O elmaslara, âdi şişeler nazarıyla bakabilirler.
O halde ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.
İşte ey ehl-i dünya!
Neden benim ile uğraşıyorsunuz?
Beni kendi hâlimde bırakmıyorsunuz?
Mektubat - 63
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder