Konuşan yalnız hakikattır, hakikat-i imaniyedir.
Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun.
Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musibetler helâl olsun.
Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara hakkımı helâl ettim.
Âdil kadere de derim ki: Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstehak idim.
Yoksa herkes gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim, maddî manevî füyuzat hislerimi feda etmeseydim, iman hizmetinde bu büyük ve manevî kudreti kaybedecektim.
Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim.
Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı.
Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti.
Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir ve benim maddî ve manevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır.
Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.
Bize işkence edenler bilmeyerek, kader-i İlahînin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek bizim davamıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet ettiler.
Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder