...Kur'an ve imanın hizmeti ne için beni men'ediyor dersen ben de derim ki:
Hakaik-i imaniye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile âlûde olsa idim elimdeki o elmaslar iğfal olunabilen avam tarafından "Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset değil mi?" diye düşünürler.
O elmaslara, âdi şişeler nazarıyla bakabilirler.
O halde ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer. İşte ey ehl-i dünya!
Neden benim ile uğraşıyorsunuz?
Beni kendi halimde bırakmıyorsunuz?
Eğer derseniz: Şeyhler bazen işimize karışıyorlar.
Sana da bazen şeyh derler.
Ben de derim: Hey efendiler!
Ben şeyh değilim, ben hocayım.
Buna delil: Dört senedir buradayım, bir tek adama tarîkat verseydim şüpheye hakkınız olurdu.
Belki yanıma gelen herkese demişim: İman lâzım, İslâmiyet lâzım; tarîkat zamanı değil.
Eğer derseniz: Sana Said-i Kürdî derler.
Belki sende unsuriyet-perverlik fikri var, o işimize gelmiyor.
Ben de derim: Hey efendiler!
Eski Said ve Yeni Said'in yazdıkları meydanda.
Şahit gösteriyorum ki ben اَلْاِسْلَامِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ ferman-ı kat'îsiyle, eski zamandan beri menfî milliyet ve unsuriyet-perverliğe, Avrupa'nın bir nevi Frenk illeti olduğundan, bir zehr-i kàtil nazarıyla bakmışım.
Ve Avrupa, o Frenk illetini İslâm içine atmış; tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür.
O Frenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar.
Madem böyledir, hey efendiler!
Her bir hâdiseyi bahane tutup bana sıkıntı vermeye sebep nedir acaba?
Şarkta bir nefer hata etse garpta bir nefere askerlik münasebetiyle zahmet ve ceza vermek veya İstanbul'da bir esnafın cinayetiyle, Bağdat'ta bir dükkâncıyı esnaflık münasebetiyle mahkûm etmek nevinden, her hâdise-i dünyeviyede bana sıkıntı vermek, hangi usûl iledir?
Hangi vicdan hükmeder?
Hangi maslahat iktiza eder?
Mektubat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder