İnsandaki pek kesretli âlât ve cihazatın her birisinin ayrı ayrı hizmeti, ubudiyeti olduğu gibi ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır.
Mesela göz, suretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsıratta güzel mu'cizat-ı kudretin envaını temaşa eder.
Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâni'ine şükrandır.
Nazara mahsus lezzet ve elem malûmdur, tarife hâcet yok.
Mesela kulak, sadâların envalarını, latîf nağmelerini ve mesmuat âleminde Cenab-ı Hakk'ın letaif-i rahmetini hisseder.
Ayrı bir ubudiyet, ayrı bir lezzet, ayrı da bir mükâfatı var.
Mesela kuvve-i şâmme, kokular taifesindeki letaif-i rahmeti hisseder.
Kendine mahsus bir vazife-i şükraniyesi, bir lezzeti vardır.
Elbette mükâfatı dahi vardır.
Mesela dildeki kuvve-i zaika, bütün mat'umatın ezvakını anlamakla gayet mütenevvi bir şükr-ü manevî ile vazife görür ve hâkeza...
Bütün cihazat-ı insaniyenin ve kalp ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır.
İşte Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, bu insanda istihdam ettiği bu cihazatın elbette her birerlerine lâyık ücretlerini verecektir.
Sözler[Y] - 719
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder