Hem şükrün envaı var.
O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.
Hem şükür içinde safi bir iman var, hâlis bir tevhid bulunur.
Çünkü bir elmayı yiyen ve "Elhamdülillah" diyen adam, o şükür ile ilan eder ki "O elma, doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir." demesi ile ve itikad etmesi ile her şeyi -cüz'î olsun, küllî olsun- onun dest-i kudretine teslim ediyor.
Ve her şeyde rahmetin cilvesini bilir.
Hakiki bir imanı ve hâlis bir tevhidi, şükür ile beyan ediyor.
İnsan-ı gafil, küfran-ı nimet ile ne derece hasarete düştüğünü, çok cihetlerden yalnız bir vechini söyleyeceğiz.
Şöyle ki:
Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse o yediği nimet o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i cennet olur.
Verdiği lezzet ile, Cenab-ı Hakk'ın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle, büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor.
Mektubat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder