5 Şubat 2023 Pazar

İNSANIN YARATILIŞ AMACI

 Rad Sûresi 28. âyetinde ne güzel bir müjde vardır: “Onlar, iman etmiş ve kalpleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalpler Allah’ın zikri ile yatışır.”

Allah’a iman etmek, ona teslim olmak, tevekkül etmek, hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna sebep olmaktadır.

İnsanın yaratılış amacı doğrultusunda sorumluluk ve yükümlülükleri vardır. İbadet!

Kur’ân-ı Kerîm’de insanların ve cinlerin esas yaratılış amacının Allah’a kulluk yapmak olduğu yazmaktadır. İnsanın Allah’a kulluk yapması, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak demektir. İnsanın gerçek gayesi, insana verilen kalp, sır, ruh, akıl, hatta hisler ile kendine lâyık bir şekilde ibadet etmektir.

Hayatımızın gayesi ibadet etmek için yaratıldığımızdan, ibadet ettiğimizde, ahiretimizdeki zenginliği oluşturmanın huzuru ile görevimizi yapmanın mutluluğunu, ruhumuzun derinliklerinde hissederiz.

Said Nursî Hazretleri 11. Söz’de hayatın gayesini 9 emiri yerine getirmek olduğunu söylemektedir. Bunların bir kısmını hatırlayalım:

“Ey gafil nefsim! Senin hayatının gayesini ve hayatının mahiyetini, hem hayatının suretini, hem hayatının sırr-ı hakikatini, hem hayatının kemâl-i saadetini bir derece anlamak istersen, bak. Senin hayatının gayelerinin icmâli dokuz emirdir.

Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle, rahmet-i İlâhiyenin hazi- nelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir.

İkincisi: Senin fıtratında vaz edilen cihazatın anahtarlarıyla esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin gizli definelerini açmaktır, Zât-ı Akdesi o esmâ ile tanımaktır.

Üçüncüsü: Şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, esmâ-i İlâhiyenin sana taktıkları garip sanatlarını ve lâtif cilvelerini bilerek hayatınla teşhir ve izhar etmektir.

Dördüncüsü: Lisan-ı hâl ve kalinle Hâlıkının dergâh-ı rububiyetine ubûdiyetini ilân etmektir. (…)

Sekizincisi: Şu âlemdeki mevcudatın her biri kendine mahsus bir dille Hâlıkının vahdâniyetine ve Sâniinin rububiyetine dair mânevî sözlerini fehmetmektir.

Dokuzuncusu: Acz ve zaafın, fakr ve ihtiyacın ölçüsüyle kudret-i İlâhiye ve gınâ-yı Rabbâniyenin derecât-ı tecelliyâtını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacın envâı miktarınca taamın lezzeti ve derecatı ve çeşitleri anlaşılır. Onun gibi, sen de nihayetsiz aczin ve fakrınla, nihayetsiz kudret ve gınâ-yı İlâhiyenin derecatını fehmetmelisin.

İslâm’ın beş şartını yapıp, Kur’ ân’ın güzel ahlâkını üzerimize giyinir, tefekkür, ahlâk ve ibadetle dokuz emri yerine getirirsek, hayatımızın gerçek gayesine ulaşmış oluruz.

Ahmet ÇAM


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder