27 Şubat 2023 Pazartesi

ARAPÇA VACİP,TÜRKÇE LAZIM,KÜRTÇE CAİZ

 BEDİÜZZAMAN EĞİTİM DİLİNDEKİ YAKLAŞIMIYLA BİZLERDEN BİR ASIR ÖNDE

Said Nursî’nin Medresetüzzehra’nın eğitim diliyle ilgili olarak söylediği “Arapça vacip, Türkçe lâzım, Kürtçe caiz” yaklaşımını, günümüzdeki Kürtçe yasağı ve anadilde eğitim tartışmaları bağlamında nasıl yorumluyorsunuz?

Ne yazık ki, tek partinin yasakçı zihniyeti devlet politikası oldu, hatta bu konularda İslâmî kesimlerin zihinlerini de etkiledi. Oysa biz Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği gibi ırkları ve dilleri Cenâb-ı Hakk’ın âyetleri ve isimlerinin tecellileri olarak gören bir düşünceden geliyoruz. Olayın İslâmî ve Kur’ânî boyutu bize bunu öğretiyor. Buna iman etmemizi gerekli kılıyor.

Maalesef devletin bölünmez bütünlüğü adı altında bazı Müslümanlar da bu yasakların savunuculuklarını yaptılar.

Çok büyük yanlışlar yapıldı bu konuda. Oysa Bediüzzaman Hazretleri’nin yüz yıl önce koyduğu ölçüye riayet edilse, dil farklılığı felâketimize değil saadetimize hizmet edebilirdi.

Bediüzzaman Hazretleri eğitim dili konusunda koyduğu ölçüyle bir kez daha bizlerden bir asır önde olduğunu gösterdi. Yüz yıl sonra da olsa saygıyla önünde eğilmeyi hak ediyor.

Said Nursî, Medresetüzzehra’nın hedeflerinden birini de “meşrûtiyetin (demokrasinin) güzelliklerini neşir için bir kapı açmak” şeklinde ifade ediyor. Demokrasinin topluma mal edilmesi noktasında eğitimin önemini vurgulayan bu yaklaşım için ne diyorsunuz?

Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi değerlere en çok bu topraklar muhtaç. Hilâfetin saltanata inkılâp ettiği günden bu yana İslâm coğrafyası bu acıyı yaşıyor. Ancak güzel hasletlerin topluma kabul edebileceği doğruluklar içinde sunulması gerekiyor.

Toplumun sosyolojik gerçeklerine maalesef ki riayet edilmedi. Medresetüzzehra meşrûtiyet ve hürriyetin, dinle barışmış olan medeniyetin güzelliklerini göstermesi açısından doğru bir kapı olabilirdi. İlim kapısından demokrasinin diğer güzelliklerinin girmesi mümkün olabilirdi. Olmadı.

Ama meşrûtiyet ve hürriyetlerin dinsizlik olarak lanse edilmeye çalışıldığı bir dönemde Bediüzzaman Hazretleri’nin Münâzarât isimli eserinde ve Tarihçe-i Hayatı’nda yer aldığı gibi bunları Kürt aşiretlerine anlatma konusundaki çabasını da göz ardı etmemek gerek.

Bediüzzaman tek ölçüsü din olan kitlelere, âyet, hadis ve icma-ı ümmet gibi İslâm’ın temel değerleri ile demokrasi ve hürriyetleri anlatmış. Bundan daha güzel bir yorum şekli olur mu? Medresetüzzehra da sadece eğitim alanında değil, İslâm ümmetinin bu değerlerle buluşması noktasında, yani rejim konusunda da büyük hizmetlere medar olabilirdi.

Yıllarca diktatörlerin zulmü altında inledi bu coğrafya, şimdi de büyük bedeller ödeyerek Arap Baharı’nı gerçekleştirmeye çalışıyor. Ama Medresetüzzehra’nın şubeleri açılabilseydi bu kıt’ada üniversite kürsülerinden kazanılacaktı bu değerler. Kansız ve kavgasız olarak… Hem de ilmin sağlam temelleri üzerine inşa edilmek suretiyle.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder