Birinci Nokta:
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ ٭ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
âyetlerinin sırrınca: Rızık doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelal'in elindedir ve hazine-i rahmetinden çıkar.
Herbir zîhayatın rızkı, taahhüd-ü Rabbanîsi altında olduğundan, açlıktan ölmek, olmamak lâzım gelir.
Halbuki zahiren açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor.
Şu hakikatın ve şu sırrın halli şudur ki: Taahhüd-ü Rabbanî hakikattır.
Rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur.
Çünki o Hakîm-i Zülcelal, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder.
Hattâ bedenin her hüceyresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hüceyrenin bir köşesinde iddihar eder.
İstikbalde hariçten rızık gelmediği zaman, sarfedilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur.
İşte bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel ölüyorlar.
Demek o ölmek, rızıksızlıktan değildir.
Belki sû'-i ihtiyardan tevellüd eden bir âdet ve o sû'-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş'et eden bir marazla ölüyorlar.
Evet zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder.
Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer.
Hattâ bir adam, şedid bir inad yüzünden Londra mahpushanesinde yetmiş gün sıhhat ve selâmetle, hiçbirşey yemeden hayatı devam ettiğini, onüç -şimdi otuzdokuz- sene evvel gazeteler yazmışlar.
Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rûy-i zeminde cilvesi görünüyor ve madem hiç ümid edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, baş gösteriyor.
Eğer pür-şerr beşer, sû'-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, her halde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel, o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor.
Öyle ise: Açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat'iyyen rızıksızlıktan değildir.
Belki "Terkü'l-âdât mine'l-mühlikât" sırrıyla, sû'-i ihtiyardan gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş'et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir.
Öyle ise: Açlıktan ölmek olmaz, denilebilir.
Lemalar - 62
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder