Rü'ya-yı sadıka, hiss-i kable'l-vukuun fazla inkişafıdır.
Hiss-i kable'l-vuku ise, herkeste cüz'î-küllî vardır.
Hattâ hayvanlarda dahi vardır.
Hattâ bir zaman ben, bu hiss-i kable'l-vukuu, zahirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda "saika" ve "şaika" namıyla aynı "sâmia" ve "bâsıra" gibi iki hiss-i âheri ilmen bulmuştum.
Ehl-i dalalet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere; -hata ederek- ahmakçasına "sevk-i tabiî" diyorlar.
Hâşâ sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak insan ve hayvanı kader-i İlahî sevkediyor.
Meselâ: Kedi gibi bazı hayvan; gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.
Hem rûy-i zeminin sıhhiye memurları hükmünde ve bedevi hayvanatın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilü'l-lahm kuşlara bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kable'l-vuku ilhamıyla ve o saika-i İlahî ile bildirilir ve bulurlar.
Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu; yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamıyla döner, yuvasına girer.
Hattâ herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak tahminin fevkınde aynı adam gelir.
Hattâ Kürdçe durub-u emsaldendir:
نَافِ گُرْب۪ينَه پَالَانْدَارْ ل۪ى وَر۪ينَه
Yani: "Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünki kurt geliyor." Demek bir hiss-i kable'l-vuku' ile, latîfe-i Rabbaniye icmalen o adamın gelmesini hisseder.
Fakat aklın şuuru ihata etmediği için; kasden değil, ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevkeder.
Ehl-i feraset bazan keramet gibi geldiğini beyan eder.
Hattâ bir zaman bende şu nevi hassasiyet fazla idi.
Bu hali bir düstur içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım.
Fakat ehl-i salahatta ve bâhusus ehl-i velayette bu hiss-i kable'l-vuku' fazla inkişaf eder, kerametkârane âsârını gösterir.
İşte umum avam için dahi bir nevi velayete mazhariyet var ki, rü'ya-yı sadıkada, evliya gibi, gaybî ve istikbalî olan şeyleri görüyorlar.
Evet uyku nasılki avam için rü'ya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velayet hükmündedir; öyle de umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbaniyenin seyrangâhıdır.
Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür.
Güzel düşünen, güzel levhaları görür.
Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür.
Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir.
Hem mukayyed ve fâni insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya mazhar ve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temaşagâhtır.
Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır.
İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur'an-ı Hakîm
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا
nev'indeki âyetlerle, hakikat-i nevmiyeyi ehemmiyetle ders veriyor.
Mektubat - 348
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder