Buna en güzel misal olarak İbni Sina’yı verebiliriz. 10 yaşında iken Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyip hâfız olan İbni Sina, âhiret hayatına önem veren ve sünnet-i seniyyeyi ihya etmeye çalışan bir âlimken, aynı zamanda tıp, psikoloji, ilaç bilimi, fizik, kimya ve felsefe alanında da bir deha ve bilim adamıdır. Dünyayı değiştiren 100 bilim adamı listesinde ilk sıralarda yer almıştır. Batı’da dört yüz yıl boyunca ders kitabı olarak kullanılan ve farklı dillere çevirisi yapılan “El-Kanun fi’t-Tıp”, metafizik konularını işlediği “Kitâbü’l-Necat” en önemli eserleridir. Batılılar tarafından “Avicenna” adıyla, modern tıbbın babası olarak tanınmıştır. Demek ki bir Müslüman isterse bir yandan hâfız ve âlim, diğer yandan dâhî ve bilim adamı olabiliyor yani hem dünya hedeflerini hem de âhiret hedeflerini bir arada götürebiliyor.
Ne yazık ki son zamanlarda ise biz Müslümanlar, cehalet içinde olduğumuz ve gaflete daldığımız için dünyevî hedef ve gayelerden uzaklaşmış durumdayız. Şahsî menfaatlerimizi düşünüp günü kurtarmaya çalıyor, ileriyi düşünmüyoruz. Himmetimizi, millete değil kendimize sarf ediyoruz. Bu sebeple İslâm âlemi eski ihtişamlı günlerini arar olmuştur. Eğer özlem duyduğumuz ve iftihar ederek anlatmaya doyamadığımız o eski zamanları tekrar yaşamak istiyorsak, İbni Sina ve onun gibi âlimleri örmek alarak hem dünya hem de âhiret hedeflerimize emin adımlarla ilerlemeliyiz.
Hem Peygamber Efendimiz (asm) “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork”3 buyurmuşlardır. Bu hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere hiç ölmeyecekmişiz gibi bu dünya hayatına ve yarın ölecekmişiz gibi âhiret hayatına ciddî bir şekilde çalışmamız gerekiyor.
Hem bizler, “İki günü aynı olan ziyandadır”4 diyen bir Peygamberin (asm) ümmetiyiz. Her günümüz bir öncekinden farklı olmalı; bilgi, birikim ve donanım olarak kendimizi geliştirmeye devam etmeliyiz. Bunları yaparken de önceliğimiz olan âhiret hedefimize emin adımlarla ilerleyeceğiz. Yani hem dünyevî hedefimizi hem de âhiret hedefimizi bir arada götüreceğiz. Ayrıca dünyevî hedefimiz ve yaptığımız iş her ne olursa olsun bunu âhiret hedefimize ulaşmak için basamak yapabilme fırsatımız var. Nasıl mı? “Amelinizde rızâ-yı İlâhî olmalı”5 düsturuyla hareket ederek ve farz olan namazlarımızı asla ihmal etmeyerek. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü, bir cihette ibkâ eder.”6
Evet, şu dünya misafirhanesine hikmet nazarıyla baktığımızda hiçbir şeyi mîzansız ve gayesiz göremeyiz. Nasıl olur da biz Müslümanlar gayesiz ve hedefsiz kalırız? Rabbim bizleri hem âhiret hem de dünyevî hedefine ulaşıp saadet-i dareyne mazhar olan kullarından eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1. Zâriyât Sûresi, 56. âyet
2. Beyhâki
3. Münavi. Feyzü’l-Kadir, II/12
4. İmam-ı Gazâlî, İhya, 4/335
5. Lem’alar, Said Nursî, 21. Lem’a, Birinci Düstur
6. Sözler, Said Nursî, 4. Söz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder