16 Nisan 2022 Cumartesi

DÜNYA VE AHİRET

 İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli husûsiyet düşünebilmesi ve sorgulayabilmesidir. Bilhassa şuurlu bir Müslüman, hayatın anlamını, niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gideceğini merak ederken, hayvanların böyle bir derdi yoktur. Şüphesiz bu, bizlere Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir ihsânıdır.

Evet, böyle bir ihsâna mazhar olan şuurlu bir Müslümanın öncelikli hedefi, bu sorulara yanıt bulmak olmalıdır. Zîra bu sorulara bulacağı cevaplarla hayata geliş maksadını ve vazifesinin ne olduğunu öğrenecektir. Bu sayede Cenâb-ı Hakk’a yönelecek olan insan, O’nu isim ve sıfatlarıyla daha iyi tanıyacak ve sevecektir. Böylelikle aslî hedefinin Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak olduğunun farkına varacak, O’na olan kulluk vazifesini en güzel şekilde yapmaya gayret edecek ve hayatına da bu hedef doğrultusunda yön verecektir. Böylece “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet -kulluk- etsinler diye yarattım”1 âyetine mâsadak olacaktır.

Peki, aslî hedefi âhiret olan bir Müslümanın dünyevî gaye ve hedefleri olmayacak mı? Tabii ki olacak, hem de en güzeli ve en iyisi olacak. En güzel yerlere gelmek ve en iyi mesleklere sahip olmak için çalışacak, bu uğurda kavlî duâsını yaptığı gibi fiilî duâsını da yapacak. Hedefine ulaştıktan sonra da asla durmayacak, bulunduğu yerin ve yaptığı işin en gözdesi olacak. Mühendis ise en çalışkan ve bilgili mühendis, doktor ise işini en iyi yapan doktor, kamuda çalışıyorsa aldığı maaşın hakkını en iyi veren ve çevresine örmek olan bir memur olacak. Bir düşünelim, neden dünya herkese ilerleme ve yükselme dünyası olsun da biz Müslümanlar için gerileme yahut yerinde sayma dünyası olsun? Biz, bırakalım gerilemeye, yerinde saymaya dahi rıza göstermemeliyiz. Hem i’lâ-yı Kelimatullah yani Cenâb-ı Hakk’ın isminin yüceltilmesi, iyiliği emretme ve kötülükten men’etme ile mükellef olan biz Müslümanlar, bu ulvî vazifeyi bu zamanda maddeten terakkî ederek icra edebiliriz. Çünkü i’lâ-i Kelimatullahın en büyük düşmanı olan cehalet ve fakirliği ancak fen, ilim ve san’at silahıyla yenebiliriz.

Evet, İslâm tarihine baktığımız zaman Müslümanların i’lâ-yı Kelimatullahı hakkıyla îfâ ettiği, fen, ilim ve san’atta çok ileride olduğu ve bütün medeniyetlere üstad olduğu dönemleri görebiliriz. Çünkü ilme çok önem veren ve sahabeleri de bu konuda teşvik eden Peygamber Efendimizin (asm) “İlim Çin’de de olsa gidip alınız”2 emrine imtisal ederek, ilme çok önem veren İslâm medeniyetlerinden nice âlim çıkmış, nice keşif ve îcadlar yapılmış ve bugünkü ilimlerin temelini oluşturan nice eseler kaleme alınmıştır.

Buna en güzel örnek, merhum Şaban Döven'in hazırladığı Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisinde geçen alimlerin hayat hikeyeleridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder