13 Aralık 2021 Pazartesi

ULEMAYA MEYDAN OKUYOR !

    İstanbul'a gelir gelmez ulemayı münazaraya davet etti.

Bunun üzerine İstanbul'daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sualler soruyorlar ve o, hepsinin de cevaplarını sahih olarak veriyordu.

Bundan maksadı, Şarkî Anadolu'daki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celbetmekti.

Yoksa Molla Said, kat'iyen hodfüruşluğu sevmezdi.

Her türlü gösteriş ve âlâyişten müberra olarak hareket ederdi.

İlim, cesaret, hâfıza ve zekâ itibarıyla pek hârika idi.

Aynı derecede belki daha ziyade olarak hâlis ve muhlis idi.

Tasannu ve tekellüften kat'iyen hoşlanmazdı.

İstanbul'daki ikametgâhının kapısında şöyle bir levha asılı idi: "Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir fakat sual sorulmaz." 

{(Hâşiye): Burada şunu ilâveten beyan etmek icab eder ki: Said Nursî'nin hayatının son otuz kırk senesinde, din-i İslâm'a ve Kur'an'a hizmet cihetinde fevkalâde bir rahmet ve inayetle Risale-i Nur ihsan edildiğinden ve âlem-şümul bir manevî cihad-ı diniye ve hizmet-i Kur'aniyede bulunduğundan anlaşılmış ve sonra kendileri de bir manevî ihtarla kaleme almışlardır ki onun hayatı bir intizam dairesinde geçiyordu.

Yani ileride mühim bir hizmet-i Kur'aniyede bulunacağı için Cenab-ı Hak o hizmet-i Kur'aniyeye zemin hazırlamak hikmetiyle, Said'i fevka'l-had şartlar içerisinde ve fevkalâde inayet altında hârika bir zekâ ve deha ile mücehhez olarak istihdam ve istimal ediyordu.

Onun için tarihçe-i hayatın başında beyan edildiği vecihle, onun hayat ve ahvaline bu nokta-i nazarla bakmak lâzımdır.

Ve hattâ kendisi Hürriyet'ten evvel birçok talebelerine, dostlarına:

   -Bir nur görüyorum, istikbale büyük ümitlerle bakıyorum diye ehemmiyetli bir Kur'an hizmetinin vuku bulacağını haber veriyordu.

Bir hiss-i kable'l-vuku ile Risale-i Nur'un şimdiki manevî hizmet-i Kur'aniye ve imaniyesini, o zamanları siyaset âleminde olacak zannedip bütün kuvvetiyle İstanbul'da siyaseti dine, Kur'an'a âlet ederek çalışıyordu.}    İstanbul'da grup grup gelen ulemanın suallerini cevaplandırıyordu.

Genç yaşında böyle bilâ-istisna bütün suallere cevap vermesi ve gayet mukni ve beliğ ifade ve hârika hal ve tavırlarıyla, ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevk ediyordu.

Ve "Bedîüzzaman" unvanına bihakkın lâyık görüyorlar ve bu fevkalâde zatı, bir "nadire-i hilkat" olarak tavsif ediyorlardı.

   Hattâ bu zamanlarda Mısır Camiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde; Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek İstanbul'da bulunan Bedîüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İstanbul uleması, Şeyh Bahît'ten bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler.

Şeyh Bahît de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar.

Ve bir namaz vakti Ayasofya Camii'nden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telakki eden Şeyh Bahît Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bedîüzzaman'a hitaben:

مَا تَقُولُ ف۪ى حَقِّ الْاَوْرُوبَائِيَّةِ وَ الْعُثْمَانِيَّةِ

   Yani "Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?" der.

   Şeyh Bahît Efendi'nin bu sualden maksadı, Bedîüzzaman'ın şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpare-i zekâsını tecrübe etmek değil belki zaman-ı istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i âlemdeki siyasetini anlamak idi.

Buna karşı Bedîüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu:

اِنَّ الْاَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِالْاِسْلَامِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا وَ اِنَّ الْعُثْمَانِيَّةَ حَامِلَةٌ بِالْاَوْرُوبَائِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا    Yani "Avrupa, bir İslâm Devleti'ne hamiledir, günün birinde onu doğuracak.

Osmanlılar da Avrupa ile hamiledir, o da onu doğuracak."

   Bu cevaba karşı Şeyh Bahît Hazretleri:

   -Bu gençle münazara edilmez.

Ben de aynı kanaatteyim.

Fakat bu kadar veciz ve beliğane bir tarzda ifade etmek ancak Bedîüzzaman'a hastır, {(*): Nitekim Bedîüzzaman'ın dediği gibi; ihbaratın iki kutbu da tahakkuk etmiş, bir iki sene sonra Meşrutiyet devrinde şeair-i İslâmiyeye muhalif çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye'de yerleştirmek ve şimdi Avrupa'da Kur'an'a ve İslâmiyet'e karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyet'i kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.} demiştir.

Tarihçe[Y] - 51

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder