Birinci Kısım:
Temsilde memluklere misal, melaikelerdir.
Melaikeler ise onlarda mücahede ile terakkiyat yoktur.
Belki herbirinin sabit bir makamı, muayyen bir rütbesi vardır.
Fakat onların nefs-i amellerinde bir zevk-i mahsusaları var.
Nefs-i ibadetlerinde derecatlarına göre tefeyyüzleri var.
Demek o hizmetkârlarının mükâfatı, hizmetlerinin içindedir.
Nasıl insan mâ, hava ve ziya ve gıda ile tagaddi edip telezzüz eder.
Öyle de melekler, zikir ve tesbih ve hamd ve ibadet ve marifet ve muhabbetin envârıyla tagaddi edip telezzüz ediyorlar.
Çünki onlar nurdan mahluk oldukları için gıdalarına nur kâfidir.
Hattâ nura yakın olan rayiha-i tayyibe dahi onların bir nevi gıdalarıdır ki, ondan hoşlanıyorlar.
Evet ervah-ı tayyibe, revayih-i tayyibeyi sever.
Hem melekler, Mabudlarının emriyle işledikleri işlerde ve onun hesabıyla işledikleri amellerde ve onun namıyla ettikleri hizmette ve onun nazarıyla yaptıkları nezarette ve onun intisabıyla kazandıkları şerefte ve onun mülk ve melekûtunun mütalaasıyla aldıkları tenezzühte ve onun tecelliyat-ı cemaliye ve celaliyesinin müşahedesiyle kazandıkları tena'umda öyle bir saadet-i azîme vardır ki, akl-ı beşer anlamaz, melek olmayan bilemez.
Meleklerin bir kısmı âbiddirler, diğer bir kısmının ubudiyetleri ameldedir.
Melaike-i arziyenin amele kısmı bir nevi insan gibidir.
Tabir caiz ise, bir nevi çobanlık ederler.
Bir nevi de çiftçilik ederler.
Yani rûy-i zemin, umumî bir mezraadır.
İçindeki bütün hayvanatın taifelerine Hâlık-ı Zülcelal'in emriyle, izniyle, hesabıyla, havl ve kuvvetiyle bir melek-i müekkel nezaret eder.
Ondan daha küçük herbir nevi hayvanata mahsus bir nevi çobanlık edecek bir melaike-i müekkel var.
Hem de rûy-i zemin bir tarladır, umum nebatat onun içinde ekilir.
Umumuna Cenab-ı Hakk'ın namıyla, kuvvetiyle nezaret edecek müekkel bir melek vardır.
Ondan daha aşağı bir melek, bir taife-i mahsusaya nezaret etmekle Cenab-ı Hakk'a ibadet ve tesbih eden melekler var.
Rezzakıyet arşının hamelesinden olan Hazret-i Mikâil Aleyhisselâm, şunların en büyük nâzırlarıdır.
Meleklerin çoban ve çiftçiler mesabesinde olanlarının insanlara müşabehetleri yoktur.
Çünki onların nezaretleri sırf Cenab-ı Hakk'ın hesabıyladır ve onun namıyla ve kuvvetiyle ve emriyledir.
Belki nezaretleri, yalnız rububiyetin tecelliyatını, memur olduğu nevide müşahede etmek ve kudret ve rahmetin cilvelerini o nevide mütalaa etmek ve evamir-i İlahiyeyi o nev'e bir nevi ilham etmek ve o nev'in ef'al-i ihtiyariyesini bir nevi tanzim etmekten ibarettir.
Ve bilhâssa zeminin tarlasındaki nebatata nezaretleri, onların tesbihat-ı maneviyelerini melek lisanıyla temsil etmek ve onların hayatlarıyla Fâtır-ı Zülcelal'e karşı takdim ettiği tahiyyat-ı maneviyelerini melek lisanıyla ilân etmek; hem onlara verilen cihazatı, hüsn-ü istimal etmek ve bazı gayelere tevcih etmek ve bir nevi tanzim etmekten ibarettir.
Melaikelerin şu hizmetleri, cüz'-i ihtiyarîleriyle bir nevi kesbdir.
Belki bir nevi ubudiyet ve ibadettir.
Tasarruf-u hakikîleri yoktur.
Çünki herşeyde Hâlık-ı Külli Şey'e has bir sikke vardır.
Başkaları parmağını icada karıştıramaz.
Demek, melaikelerin şu nevi amelleri ise, onların ibadetidir.
İnsan gibi, âdetleri değildir.
Sözler - 353
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder