Ve bu saray-ı kâinatta ikinci kısım amele; hayvanattır.
Hayvanat dahi, iştiha sahibi bir nefs ve bir cüz'-i ihtiyarîleri olduğundan amelleri hâlisen livechillah olmuyor.
Bir derece nefislerine de bir hisse çıkarıyorlar.
Onun için Mâlikü'l-Mülk-i Zülcelali Vel-İkram Kerim olduğundan onların nefislerine bir hisse vermek için amellerinin zımnında onlara bir maaş ihsan ediyor.
Meselâ: Meşhur bülbül kuşu
{(Haşiye): Bülbül şâirane konuştuğu için, şu bahsimiz de bir parça şâirane düşüyor.
Fakat hayal değil, hakikattır.}
gülün aşkıyla maruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor.
Beş gaye için onu istimal ediyor:
Birincisi:
Hayvanat kabileleri namına, nebatat taifelerine karşı olan münasebat-ı şedideyi ilâna memurdur.
İkincisi:
Rahman'ın rızka muhtaç misafirleri hükmünde olan hayvanat tarafından bir hatib-i Rabbanîdir ki, Rezzak-ı Kerim tarafından gönderilen hediyeleri alkışlamakla ve ilân-ı sürur etmekle muvazzaftır.
Üçüncüsü:
Ebna-yı cinsine imdad için gönderilen nebatata karşı hüsn-ü istikbali herkesin başında izhar etmektir.
Dördüncüsü:
Nev'-i hayvanatın nebatata derece-i aşka vâsıl olan şiddet-i ihtiyacını, nebatatın güzel yüzlerine karşı mübarek başları üstünde beyan etmektir. Beşincisi:
Mâlikü'l-Mülk-i Zülcelali Vel-cemali Vel-ikram'ın bârgâh-ı merhametine en latîf bir tesbihi, en latîf bir şevk içinde, gül gibi en latîf bir yüzde takdim etmektir.
İşte şu beş gayeler gibi başka manalar da vardır.
Şu manalar ve şu gayeler, bülbülün Hak Sübhanehu ve Teâlâ'nın hesabına ettiği amelin gayesidir.
Bülbül kendi diliyle konuşur.
Biz şu manaları onun hazîn sözlerinden fehmediyoruz, melaike ve ruhaniyatın fehmettikleri gibi...
Kendisi kendi nağamatının manasını tamamen bilmese de, fehmimize zarar vermez.
"Dinleyen söyleyenden daha iyi anlar" meşhurdur.
Hem bülbül, şu gayeleri tafsilatıyla bilmemesinden olmamasına delalet etmiyor.
Lâekal saat gibi sana evkatını bildirir, kendisi bilmiyor ne yapıyor.
Bilmemesi senin bildiğine zarar vermez.
Amma o bülbülün cüz'î maaşı ise, o tebessüm eden ve gülen güzel gül çiçeklerinin müşahedesiyle aldığı zevk ve onlarla muhavere ve konuşmak ve dertlerini dökmekle aldığı telezzüzdür.
Demek onun nağamat-ı hazînesi, hayvanî teellümattan gelen teşekkiyat değil, belki atâyâ-yı Rahmaniyeden gelen bir teşekkürattır.
Bülbüle; nahli, fahli, ankebut ve nemli, yani arı ve vasıta-i nesil erkek hayvan ve örümcek ve karınca ve hevam ve küçük hayvanların bülbüllerini kıyas et.
Herbirinin amellerinin bülbül gibi çok gayeleri var.
Onlar için de birer maaş-ı cüz'î hükmünde birer zevk-i mahsus, hizmetlerinin içinde dercedilmiştir.
O zevk ile, san'at-ı Rabbaniyedeki mühim gayelere hizmet ediyorlar.
Nasılki, bir sefine-i Sultaniyede bir nefer dümencilik edip bir cüz'î maaş alır.
Öyle de, hizmet-i Sübhaniyede bulunan bu hayvanatın birer cüz'î maaşları vardır.
Sözler - 354
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder