Başarılı-başarısız, kayıp-kazanç, sağlıklı-sağlıksız gibi kavramlar dünyamızda karışmış ve kısırlaşmış bulunmaktadır.
Bediüzzaman, 9. Mektub’da şöyle der: “Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin… Dünyaya ait işler kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir.
Bâki umur-u uhreviye [ahirete yönelik işler] ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki [yaratılışındaki] şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve hâkezâ şedit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir.
O hissiyatı şiddetli bir surette fâni umur-u dünyeviyeye [geçici dünyevî işlere] tevcih etmek [yönlendirmek], fâni ve kırılacak şişelere bâki elmas fiyatlarını vermek demektir.”
Hâsılı, günümüz insanı kalabalıklar içinde kendini yalnız hissetmektedir. Yalnızlığın en koyu hâli küfürdür. Zira kâfir, bütün kâinatı kendine düşman bilir.
Asır insanı makam, mevki, mal, mülk, servet, iş, teknolojik imkân, eğlence vs. içinde bir dünyada yaşamasına rağmen yalnızlık ve kimsesizlik duygusundan bir türlü kurtulamamaktadır.
O halde, huzuru, mutluluğu bunlarda aramak beyhudedir. Böyle yalnızlıklardan kurtulmanın yolu, hayatın, sahip olduklarımızın, kendimizin ve insanın anlamını okuyabilmekten geçer.
Eğer insan, sağlam bir iman sahibi ise, teslim ve tevekkül gibi değerlere sahip ve ulvî bir gayesi de varsa, hiçbir zaman kendisini yalnız hissetmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder