Zamanın birinde padişah ve sadrazam normal bir köylü gibi giyinip ülkelerini gezerlermiş.Yol üstünde bir çobana rastlamışlar.Çoban uzaktan bunların padişah ve sadrazam olduğunu anlamış. Hemen yanındaki kuzuyu kesmiş ve pişirip padişah ve sadrazama ikram etmiş.
Bunun üzerine padişah neden bizim için kuzuyu kestin demiş.
Çoban ise ev sahibinin işine karışılmaz diye padişaha bir tokat atmış.
Padişah buna çok sinirlenmiş ama iyi kalpli biri olduğu için çobana bir şey yapmamış.
Padişah ve sadrazam saraya vardıklarında biz bu çobandan nasıl intikam alırız diye düşünmeye başlamışlar.Günlerce düşündükten sonra
Sadrazam demiş ki: Devletlim biz bu çobanı yemeğe davet edelim.Yemek bittikten sonrada siz tabakları kırarsınız bunun üzerine o da napıyorsunuz der. Siz de ev sahibinin işine karışılmaz deyip ona aynı şekilde bir tokat atarsınız.
Padişah bu fikri sevmiş ve çobanı saraya yemeğe davet etmiş. Çoban da bu daveti kabul etmiş ve saraya gelmiş.Bir güzel yemeğini de yemiş.Yemek bittikten sonra padişah tabakları kırmaya başlamış. Çoban hiç ses etmemiş.Sadrazam demiş ki: Aaa padişaha bak tabakları kırıyor ne kadar ayıp demiş. Buna sinirlenen çoban : Ev sahibinin işine karışılmaz diye sadrazama da iyi bir tokat atmış.Böylece ev sahibinin işine karıştıkları için hem padişahı hem vezirini güzel bir tokatlamış.Bizlerin bundan çıkaracağı bir ders olmalı,demekki bizleri ilgilendirmeyen işlere bilhasa misafirlikte ev sahibinin işine karışmamalıyız. Ev sahibinden tokat yemek istemiyorsak misafir olduğumuzu unutmamalıyız...
Kısacası dünyada da misafir olduğumuza göre malında mülkünde sahibi olan Allah'ın işine de karışmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder